Hedonist Ada’da Bitli Turizm 1: Gidiş ve İzlenimler
Kayıtsızca eğlenme eğilimiyle bir kaçış yeri, hedonist bir ada olarak ünlenen İbiza’ya (İspanya) annemin bitli turist tabir ettikleri gibi üç kuruş parayla, sırtımda çanta, kulübe partiye bulaşmadan, sezon dışına denk gelen Mart ayında (2009) göç yolundaki flamingoları adanın güneyindeki Ses Salinas Tabiat Parkında görmeye gitmiştim. Yazmaya İngilizce karakterle başlamışım, bunu koyup devamını sonra yazayım, hepsini İbiza diye etiketleyeyim diyorum.
Benim derdim gitmek, nereye oldugunun cok da onemi yok. Nereye gitsem dunyanin ne kadar guzel oldugunu tekrar hatirliyorum, ne bileyim, dunyayi sevmek icindeki her seyi sevmeye de yardimci oluyor, guzelligini unutursam rahatsiz olunacak daha fazla seyini farkederim diye her firsatta gidiyorum iste.
Bu sefer cok gidesim yok nedense. Yani bir yerlere gitmek istiyorum ama gidecegim yer Ibiza ve sanirim ilk defa yeni bir yer hakkinda cok da heyecanli degilim. Sirf gitmek icin gittigimi farkettigimden beridir rastgele hedef belirlemeye basladim, bu da boyle oldu, ucuz bilet var gideyim dedim. Hakkinda cok sey bilmedigim icin beni cekecek fazla yonu de yok, ustelik param yok, cebimde 10 euro Milano’dan havaalanina gidip gelmeme bile yetmez.. Subat sonu Mart basi gibi flamingolarin geldigini okumustum bir yerde, emin degilim ya, ona heves ettim, banka kartimdan 40 euro daha cektim-varmis o kadar, flamingo gormeye gidiyorum. (Adada 3 günde toplam 15 euro harcadım gerçi)
Couchsurfing yapmak istemedim bu sefer. Ucretsiz konaklamanin yaninda gittigim yerler hakkinda bir seyler ogrenmek icin iyi oluyordu, ama parti adasina flamingo gormeye giderken yersiz olabilirmis gibi geldi. Onun yerine gidip biraz yalniz kalmaya karar verdim. Couchsurfingden bir kadina plajda uyumak istiyorum guvenli midir diye mesaj attim, ada genel olarak guvenli diye cevap geldi. Bana yetti.
——-
Well, the island itself is quite safe and quite at this
time of the year, but the temperature is not so high,
mainly at night when you can feel humidity, so I
wouldn’t recommend you sleeping in the open air
unless you have a tent.
The countryside now is very nice, with the amount of
rain we have had, as well as Dalt Vila, always an
interesting place to visit and , of course, the salt
lakes. I wish you Good luck and a nice stay,
Ángela
I Wrote:
>hello
>i was going through cheap plane tickets for a couple of
>days away from milan after exams, and among the places,
>i read that ibiza is relaxing and beautiful in march.
>in this season there should be flamingos in the salt
>fields and whatever
>actually i am not asking for a couch. i will be coming
>alone and just want to hike around, see the old town
>and ses salines and if possible, take a sleeping bag
>and sleep on a beach or something, which should be
>deserted now
>
>just wanted to ask if you as a local think that is a
>reasonable idea in terms of safety. i dont mind being
>cold or uncomfortable and enjoy being outdoors.
>
>my ticket is for tomorrow so i hope you see this:)
>thanks in advance, enjoy
———-
Her zamanki gibi onceki gece pek uyuyamiyorum. Bu iyi, bir yere gidecekken heyecanlanmayi seviyorum.
Ucakta yanimda oturan Italya’da yasayan ve Ibiza’daki yazligina giden 8 dil bilen Isvicreli adama Turklerle Araplarin farkli etnik ve kulturel koklerinin oldugunu aciklamam gerekti. Cok bilmek esit degildir genis bir alanda bilgi sahibi olmak. Saat 11 Ibiza havaalanindayim. Heves eksikligi acaip bi keyfe birakti yerini. İnfoya gidip ozellikle Ses Salinas’ta yurumek istiyorum dedim, adanin, sehir olan Ibiza’nin haritalarinin yaninda tabiat parkiyla ilgili bir brosur ve adanin guneyindeki yuruyus rotalariyla ilgili bir kitapcik bile verdiler. Cok guzel olacak bu uc gun.
Havaalanindan cikmamla nesem iyice yerine geliyor. Hava durumuna bakip Milano’yla asagi yukari ayni sicakligi beklemistim, ama nem nedeniyle daha sicak hissediliyor, yazin oldurur ya, simdi muhtesem ilik bir hava var. Nem havaalanina bile buram buram cimen kokusu tasiyor, hani haritalara bakarken sehre giden otobus geldi ya, girmemek, hemen yurumeye baslamak istedim.
Aslinda gitmek istedigim tabiat parki havaalaninin tam arkasinda. Ses salinas diye tuz gollerinin oldugu, flamingolarin falan geldigi bir alan. Amma velakin havaalani boylu boyunca adanin bu kismini kapattigi icin etrafindan dolasmam gerekti, ve iste bir ana yol yuruyusuyle daha karsinizdayim.
İbiza super sirin bir yer oldugu icin havaalanindan ciktiginizda adada halka yapan ana ulasim arterinin sehre giden kolunun kenarinda bile kaldirim var. İleride yokoluyo ama olsun, basta olmasi bile sirin. Buradan yolun park ve sehir arasinda catallandigi yere kadar endustriyel bolgede yuruyorum, ama nasil endustri, adanin her tarafinda yaza hazirlik var, yol kenarlarinda cicekler acmis, isciler yeni peyzaj duzenlemelerini yapiyorlar. Yol bile buram buram cicek kokuyor. Oyle guzel ki, bir endustriyel bolge tabelasi goruyorum, ama arkadasinda cicek tarlalari var, giriyorum valla. Binalarin arasinda genis genis papatya dolu yesillikler. Kendi kendime guldugumu farkediyorum, ama oyle boyle bir gulmek degil, kocaman. Fotografini cekiyorum, tuhaf oldu bu.
Ciceklerin arasindan ciktigimda yol kenarindan palmiyelerin oldugu fidanliga bakiyorum, bronz tenli, saclari guneste platine dogru acilmis, Dockers katalogu kilikli rahat giyimli, 20lerinde sarisin bir cocukla goz goze geliyorum. Kocaman gulumsuyor. Ben de gulumseyip yoluma devam ediyorum. Tas ve yaptigi isten buyuk keyif alirmis gibi gorunen bahcivan profilinin filmlerde falan olmasi gerekiyordu galiba, neyse iste, burada da var. Toprakla ugrasmayi cok seviyorum beni dogayla butunlestiriyor falan der gibi bakiyordu adam.
Kucuk bir kamyonet yanimda duruyor. İcinde saci basi birbirine karismis granj bi gencimiz ve kivircik kumral sacli kucuk bir kiz. Kiz camdan sarkmis, gulumsemiyor, bronz ve yanaklari pembe, kayitsiz bakiyor, cok havali. Yegenini onu siradanlastirmaya calisan abisi ve yengesinden kacirip rock’n’roll bir yol hikayesine baslamis gibi eleman, bir hurdanin icinde hey dostum bakislari atiyor bana. Atla gibi bir seyler diyor el kol hareketiyle, sehre gitmedigimi anlatmaya calisiyorum. Binsem bir yol filmi cikardi gibi geliyor ama.
Yururken yol kenarinda calisan iscilerin yanindan geciyorum. Bir takim baska bronz atletik adamlar refujlere cicek falan dikiyorlar. Sanirim adaya bir boy mayolu bir portre fotografla aliniyorlar.
Neyse parka giden sapaga ulasiyorum, suyum yok, sabah 7 gibi kahvaltidan beridir ne yedim ne ictim, oglen, hava sicak. Adada Lidl supermarket varmis tabelasini goruyorum ama simdi sehre gitmeye gerek yok, yolumda bir kucuk yerlesim gorunuyor oradan alirim.
Cok heyecanliyim her an flamingo gorebilecegime inaniyorum. Fildir fildir bakiniyorum. Agir agir ve yere yakin ucan kocaman bir kus gordum fotografini cekemedim. Hala ne oldugunu merak ediyorum. Yol kenarinda rengarenk ciceklerle dolu duzluklere atliyorum arada ari mari dinlemeden, ciceklerin arasinda kosturan kuslar goruyorum. İlk gordugum su birikintisine bir flamingo olsam burada yasardim diye atliyorum, olmuyor tabii. İlerledikce asil tuz gollerine ulasiyorum. Ada cok az yagis aliyor, ben nadir yagisli donemlerden birinden sonra geldim, goletler cok kuru degil. Suyun ustunde minik minik kuslar yikaniyor otuyor. Uzakta ordekler. İyi ki geldim.
Kaldirimi olmayan bi yol kenarinda yuruyorum. Yanimdan gidecegim yere birakmak icin duran arabalarin disinda bol bol bisikletli geciyor. Bir yerde bir suru taytli insan olmasi cok hosuma gidiyor, mesela Lecco’ya ilk gittigimde ‘iste’ diye dusunmustum, ‘bir suru popo!’. Kosarak yanimdan bastan asagi beyaz giymis her tarafi dovmeli bi adam geciyor. Herkes rock yildizi falan sanirim, calismiyorlar, tek isleri spor yapmak ve iyi gorunmek. Bir daha dusundum de adanin rock hic bir yani yok, cizirtili sesli zimbirtilar yapinca ne olunuyosa ondan bu insanlar.
Hevesle tuz goletlerinin yanina geciyorum, yola donuyorum, tekrar goletlere gidiyorum, flamingo bulamiyorum. Olsun.
Ses salinas plajina ilk adimlarimda agaclarin arasinda iseyen bir abi tarafindan karsilaniyorum. Plajda insan var bu durumda.
Evet evet plajda insan var. Herkes ustsuz. Mevsim itibariyle yasli teyzeler oluyor bu derken ileride basarili bir abla da buluyorum. 3 kopegiyle guneslenmeye gelmis, ama nasil kopekler anlatamam. Boyle abla olmak var iste, 3 tane de super sirin kopegin olacak. Yanimdan kumas pantalon gomlekle kosan yaslica bir amca geciyor, cok sevimli ve mutlu gorunuyor.
Ben eskiden ustsuz guneslenmenin kucuk goguslu kadinlara ozgu bisi oldugunu dusunuyordum. Adayla ilgili zamamla pekisen bir gozlemim bunun yanlisligini ispatlayan bir yer oldugu. Kafam kadar bir takim gogusler var her plajda.
Deniz fenerine dogru yuruyorum, ilerleyen kisimlarda sahil incecik muhtesem kum uzerindeki billur seffafligindaki sudan kayalik bir yapiya donuyor. Kum girmesin diye cikardigim ayakkabilarim elimde, ayaklarim aciyor biraz, ama memnunum. Sonra niye hep yuruyorum ki ben diye dusunuyorum, nasil olsa ortalik bos diye bir kenarda ustumu cikarip sutyenle falan gunesleniyorum bir sure. Kopekler geliyor cok mutlu oluyorum. Kumsalda yuruyup deniz kabuklari topluyorum, parmagima sapka yapiyorum birini, kendi kendime cok egleniyorum, tam bir tatil modundayim. Deniz gormeyi ozlemisim. Bir de icecek suyum olsa..
Donmeye baslamak lazim sanirim. Plaja dondugumde kumsalin ustundeki agaclarin arasinda ustundeki gobek hizasinda biten tshirt disinda hic bir sey giymemis bir amca tespit ediyorum. 55 60 yaslarinda, genital bolgesini havalandiran bir amca. Mutlu gorunuyor. Rahatsiz edebilir miyim acaba diye yuzune bakarak ilerliyorum, edemezmisim. Yasli amca penisi de gormedim demem.
Donerken elimdeki kitapcikta cizili rotalari yurumeyi dusunmustum ama ilk girisi dalip kacirmisim, donmedim. 2.sine kalkistim ben de. Yazliklarin arasinda bir yokustan cikip agaclarin arasinda bir patikaya baglaniyor. Yazliklari birakmislar tabii, hepsinde kopekler yaz gelene kadar alanlarini koruma isini son derece sahiplenmis, baglanmadiklari icin ustume kosarak bir yabanci gormenin heyecaniyla havliyorlar. Butun kis ine cine karsi bekcilik yapmis sikilmislar tabii. Cizili yol da zaten ozel mulkiyetten mi geciyor, sezon olmadigi icin kapanan patikayi acmamislar midir nedir, citlerden atlaya atlaya, kopekler tarafindan kovalana kovalana ilerlemeye calisiyorum. En son tepede ormanin icinde hirlayan bir kopek tarafindan kistirildim ve insan yerlesimine kadar arkadasi tedirgin etmeden agir agir indim, neyse asagida yasli bir adam kopegi kovalamama yardim etti.
Tepelerden inip su kenarındaki eski tuz iscileri icin yapilmis terkedilmis kucuk kilisenin yaninden donuse geciyorum. Yol kenarında ciceklerin arasinda alcaktan ucan ve sonra konan kocaman sulun gibi bir kus gormek de tum bu bahar havasinin tamamlayicisi oluyor, isinmak bilmeyen Milano’dan gercek bir bahara, cicek kokularina ve kus sesinden baska ses olmayan kirlara gelmisim resmen. Ne sans.
Suyum olmadigi icin geceyi bu sahilde degil, sehirde gecireyim diyorum, su alirim, tarihi merkezi gorurum, buraya da sonra donerim.. Adada kayda deger bir trafik oldugunu ve koprulu kavsaklarin falan bulundugunu da bu yolda ogreniyorum, sehre yuruyus tatsiz, kavsak altı kaldirimsiz yuruyuslu, otobuse binmek fena fikir olmazmis, ama İbiza’nin merkezi de bekledigimden farkli ve baharda sevimli. Hedonist ada oldu mu kus gozlemciligi ve kultur turizmi merkezi!
Merkez de baska yaziya, Ses Salinas’a ilk gidisimden fotograflar:
[embpicasa id=”5688521428513393937″]
emeğine sağlık.. ayrica fotolar cok guzel..