Uludağ Vol. 3 – Diamond

Uludağ Vol. 3 – Diamond

 

Görmeden caymayacaksın yahu.
Hele Uludağ’da!
Bu Uludağ faaliyetinde de bunu öğrendik efendim. Malum, volüm volüm Uludağ’ı tanıyoruz bu blogda. O kadar zaman İstanbul’un dibinde dağ olduğu dikkatimizi çekmemişken.. Hah, bir de Uludağ’ı dağdan ziyade *mix* tırmanış bahçesi gibi görmeye karar verdik. Resmen günübirlik gidiliyor çünkü!

Hem mimar olmak hem başka şeyler de yapabilmek isteyişimin çelişkili olduğunu kabul etme yolundaydım. Birinden biri olacaktı. Bir süre mimar olayım demişken son çırpınışlar dahilinde etrafa haber saldım: ‘Acele dağa gitmem lazım!’. Herkesin planı başka başka, tüm zamanlar kısıtlıydı. Tek başıma nereye gitsem derken biri çıktı neyse ki: Cumartesi çalışacağı için yalnızca Pazar günü vardı ama beraber faaliyet yaptığım, soğukta kalmış su yüzlerine karşı mazoşistçe bir sevgi besleyen iyi bir arkadaşla zaman geçirmek tam da özleyeceğimden korktuğum şeydi. Beraber oturup muhabbet etmekten daha güzel başlıca halimizin yabanda bir yerlere tüneyip rotayla ilgili birkaç basit kelime paylaşmak olduğu arkadaşlardan. Şehirdeki oturmalarımızda da zaten dağları konuştuklarımızdan. Bir de ben sinsice onun kitaplarını çalıyorum: alıp götürdükten sonra ödünç aldım diye haber veriyorum ama geri vermiyorum, çok ses etmiyor(biraz ediyor), öyle iyi arkadaşlardan.
O ara neler olduysa bir şeyler oldu, temel eğitimini önceki sene bitiren gruptan en bi’ görüşüp bir şeyler yaptıklarımızdan iki kişi de Diagonal’e girmek üzere yol arkadaşımız oldular, tam bir sosyal haftasonu oldu. Yo yo o aşamada tam olmamıştı, bir de Yıldız o sırada Uludağ’da eğitim verecekti de onları da görürüz deyince tam oldu. Tırmanış bahçesine Pazar günü gidersin de zaten millet oradadır ya, Pazar günü Uludağ farklı sanki! (Sanki pazarları Ballı’dayım ha, lapacı değilim sanki, miskin değilim sanki)

rota sağdaki pek rahat ve belirgin görünen kardan çıkıp kornişin altında dut gibi kalmayla sonlanacağına soldaki kayalara giriyor

rota sağdaki pek rahat ve belirgin görünen kardan çıkıp kornişin altında dut gibi kalmayla sonlanacağına soldaki kayalara giriyor

Gece saçma bir saatte Bursa’ya vardık, normalde otobüste süper uyurum da bu sefer niye uyuyamadım ki.. Şirin ilimiz Bursa’nın toplu taşıma sistemine güveni sağolsun şehre servis de yok zaten, Çekirge’ye belediye otobüsü kalkana kadar millet çorba içerken kafamı masaya devirip kestireyim bari. Sonrası Çekirge, taksi durağıyla şenlik zamanı gelip 60 liraya dağa çıktıklarını iddia eden arkadaşların sözü üzerinden ve muvaffak olamayış, taksiciler bilmemnesi arası tarife anlaşması çıktıları görmeler ve 4 kişi 100 lira mı ne bölüşüp Uludağ 2. Bölge’ye bırakılma. Pazarlık sırasında anılan ikircikler var bir de: bize Uludağ’da kar helva oldu demişlerdi, ıslak ve tatsız demişlerdi, yer yer batak demişlerdi, hava nicedir sıcak gidiyordu, yağmur yağmıştı, bu halde dağa mı gidilirdi!
Sezon bitmiş telesiyej de çalışmıyorken hava-kar raporlarını teyit etme ortamımız oldu. Yerden çantalı insan kaldıran bir rüzgar eşliğinde böyle kişiliksiz, böyle halsiz, böyle şekilsiz, kendini kaybetmiş vıcık vıcık bir karda biraz daha az batma umuduyla telesiyejin solundan solundan yükselip Keşiştepe çanağına vardık. Rotalar da bayağı erimiş.. Gelmeden neler diyorduk, rotalar kısa ya, belki Diamond’dan sonra Darbeci General’e gireriz filan.. Hah gireriz. General mi kalmış. Siyah siyah taş oralar. Ne bilemedin Mantar Sote mi? Hangi Mantar Sote? Aman zaten düşündüğümüzden geç vardık, otobüs beklemeler filan derken.. Hem sen Diamond’a girebilmeye bak, yukarısında rota fotoğraflarından daha açık kaya görünüyor, hem ona gelene kadar bu karda nereye gidiyorsun?
Buradan diğer ekiple –çok sosyal olduğumuz için yukarıda buluşma fikriyle!- ayrılıp rotaya gerçekten aktivite olsun diye yürüdük, hani kar berbat, bari gelmişken az hareket edelim. ‘Kurtları dökme’ mantığı, oturmaya mı geldik! Tırmanamıyoruz bari enerji sarf edelim, ne bileyim mesela kara saplanan ayaklarımızı geri çekmeye filan çalışalım. Bir de rüzgarlı, devriliyorum neredeyse. Gelmişken hırpalanalım bari.


Bence çok iyi yapmışız. Bence partnerce de iyi yapmışızdır. Bence böyle yapmayanlar utansın, yahu rota görmeden cayılır mı! Uludağ’da hele! Yol boyunca meymenetsiz giden kar rotanın hemen altında ne hikmetse şahane sert bir yüzeye kavuştu. Krampon giymek üzere kulvarın altına çökene kadar biraz sert kar tekmeleyerek iz açtık!
Rotayı tasarlasalar bu kadar olurmuş. Adeta topoları Bob Ross çizmiş rahmetli: Rotanın girişinde yanda miiis gibi kayalar var, rivayete göre bizim hızlı ressam bu kayalar yalnız kalmasın birileri oralara istasyon kurabilsinler diye miiiis gibi nizami çatlaklar atmış araya. Bir ip boyu gidiyorsun bir takım miiis gibi kayalar ve sikke seçimini gönlünden ne koparsa modunda yapabileceğin çatlak seçenekleri yine mevcut. Bob çatlaklar için yelpaze fırça kullanmış olabilir, yan yana serpiştirilmiş duruyorlar. Yeri belli sağlam noktalarla donatılmış, kayak merkezi manzaralı rotalardır onlar. Kocaman ağaçlara yarenlik eden tavşanlar sığınsın diye küçük fırça darbeleriyle eklenen çalılar gibilerdir, hem belki o ağaçta minik bir sincap yaşıyordur. TRT’de hızlı ressamı izlememiş olan yok herhalde?
Raporlara filan bakınca ilk kayaların oralar ideal bir ilk istasyonmuş gibi görünüyor. Zamanına koşullara göre ilk ip boyu olarak anılan yer yatık başlayıp dikleşen 40-50 derece eğimli bir kulvar, kramponun ön dişlerinin rahatlıkla girdiği ve vurup botun burnu girecek kadar iz açabildiğimiz karda ip açmaya gerek yoktu.
Ufak ufak girdik rotaya, çıkıyoruz, partnerden sesler gelmeye başladı. Şarkı mırıldanıyor. Bir de hareketlerinde neşeli kıvraklıklar filan. Amaaan değmeyin keyfimize. Kendisini en son ben İtalya’da Erasmusee’yken İtalya’daki Cenova yerine yanlışlıkla İsviçre’deki Cenevre’ye gitmeleri (uzun hikaye) nedeniyle çok zor buluştuğumuz sinirli bir gününün ardından Venedik’te tesadüfen haberimiz olmayan bir karnavala denk geldiğimizde bu kadar neşeli görmüştüm. İlk neşesini sanırım herkese anlatabilirim de bunu anlamak için orada olmak gerek. ‘Keyfimiz yerinde’ dedim ‘ne güzel kar kızım yaa’ dedi. Anlamsız karbuz sevgisi işte.

ytudaklı seyirciler

ytudaklı seyirciler

Partner önüme geçti- geçiş o geçiş. Dibinden dibinden yürürken iz açmadığım için hızlanıverip kramponlarla garibimi tekmeledim durdum. Bırak geçeyim diyorum bırakmıyor da. İyice laçka oldu benim faaliyet, elimde fotoğraf makinesi, bari o biraz gidene kadar bekleyeyim de yine tekmelemeyeyim adamı diye dura dura.. ‘İyi ki gelmişiz lan’ diye diye bazen ikinci bize ilk ve son istasyon olan kayalara vardık. Yalnız çat diye de bitiyor bu rotalar işte. Yaklaşımı kısa tamam da rotalar ondan da kısa. Geyikbayırı’nda daha uzun rotalar var sanki. Uludağ tırmanış bahçesi, giderek daha bi’ tutuyorum bu kabulu hmm.
Karşıdan bakınca herşey daha dik görünüyor tabii: ikinci ip boyuna varınca önümüzdeki kaya etaplarını daha yatık gördük, çoğu yerde de kardan bağlanılıyor gibiydi. İp açsak mı açmasak mı derken tartışana kadar açalım rotanın sola döndüğü yeri görmüyoruz dedik. Rotanın ilerisini dolayısıyla tırmanışçıyı pek iyi görmeyen ama düşürebileceği taş ve buz parçalarından şahane korunaklı bir kaya bloğunun yanına kurulduk. Ben aşağıda eğitim veren YTUDAK’ın fotoğrafını çekmek için çantayı indirmiş objektif değiştirirken partner ‘Neg’zel çatlak bunlar yaa’ diye sikke çakıyordu. Bir de aaadeta kıçımız donuyordu. Partnerin de şehirde üşüme nazından geçilmez, karbuz sevmesine zaten anlam veremiyoruz, hala şarkı mırıldanmasına hiç veremedik. Ufak bir video çalışmamız oldu mutluluğun üşümeye etkisine dair ama acaba ne yaptım onu.. Tabii bir de adam Nisan ayında Uludağ’a kaz tüyü ceketle gelmiş, ben mikropolar ve kabuk dışında bir şey getirmemişim. Uludağ bu, soğuğu soğuk, rüzgarı rüzgar, bunu önceki derslerde öğrenmiştik halbuki ama..
Bu arada YTUDAK çanağın yanında bize doğru dönüp toplandı, bir acayip his, ne demiş eloğlu: ‘Climbing is not a spectator sport-tırmanış seyircili bir spor değildir’. Tabii bu tırmanış bahçeleri için değil normal dağlar için geçerli!
v-aha toplanmışlar
ben-aa bizi izliyorlar galiba
v-eğitim de olabilir
ben-haa düşüyolardır
v-hahahha hıı bak düşcek şimdi diye bizi mi anlatıyolar
ben-ya yok kazma düşüşü çalışıyorlardır:(


İstasyonda titreyerek yazın Khan Tengri’ye gidecek ve her fırsatta mikse girmeliyim kafası yaşayan partneri yolladım. Soğuğa karşı çalışmalarım arasında kendisini izleyecek yer bulmak için sağa sola kaykılma, aşağıyı bulutları filan seyretme vardı. Soğukla ne ilgisi varsa. Yazının altındaki fotoğrafları emniyetçi sıfatıyla çektiğim göz önünde bulundurulursa durumun laçkalığı daha iyi anlaşılabilir.. ama yani ip açmadan da olabilecek bir etap imiş, açılması da kötü olmamış daha rahat olmuş-emniyetsiz düşündürmez demiyorum, top rope çıkıp sonra ahkam kesmeyeyim ama şöyle ki arada ses geldi: ‘Abi ben bu kar kazıklarından birini bırakıyorum şuraya, taşımaktan bıktım gelirken alırsın!’. Ondan bıkmasa ara emniyet atmayacak yani. Diğeri yukarıda istasyon kurmaya lazım, Keşiştepe sırtta kar emniyeti anca. İp boyuna gelince; istasyondan göründüğünden daha fazla kayaya girilen bir etap, kulvarın ilk yarısından dik ama kaya oldukça kırıklı ve rahatça. Araya picket gider, dönem dönem buz vidasına yeter buz oluyormuş biz oradayken kulvarın bu kısmında yoktu sağdaki kolunda vardı, sikke eh, yukarı istasyona-kurulacaksa- kar emniyeti şart.
Yukarıda ayakta durulamayacak bir rüzgarda oturmaya bile dayanamayıp yere kapaklanmış bir garibimi buldum.
Diğer ekibi biz rotadayken bir süre oyalanırken görmüş vazgeçmiş olabilirler mi demiştik, sonra gözden kayboldular. Yukarıda bir şirinlik de sırtta ileride Diagonal’den çıkmış, kollarını açmış turuncu ceketli bir tipin ve peşinden partnerinin belirmesi oldu: Kulüp buluşması! Beraber inmeli!


Kendi aradığımızda toplandığımız yetmedi iniş için kullanılan kapı rotasında çalışan YTUDAK eğitim grubuna denk geldik, bizi çadırlarına davet edip misafiri önden yolladılar. İsmen de olsa (aslında bahçe çünkü) *dağ başında* taşımadığımız çadırların sıcaklığına misafir olup çayları kahveleri götürdük bir de o kadar adamla beraber döndük ya, ne diyeyim..
Turist gibi yorulmadan çıktım geldim, üstüne bir dağ faaliyeti için fazla sosyal oldu. Hatta tam bir sosyal etkinlik: bir grup insanla birlikte bir şeyler yaptık ve ben şimdi onları daha çok seviyorum, daha başarılı bir sosyalleşme hali olabilir mi?* Hem Uludağ da dağ değil zaten, tırmanış bahçesi. Soğuk Ballı.
* Yazıdaki sosyal ruh halinde yazdığım o birkaç haftanın biriken toplam insancıllığının da etkisi olabilir, normalde böyle değilim. Annem yabani diyor bana.

Bu yazıya fotoğraflardan once 60 yıl kadar öncesinden Marilyn Hanımları da eklemek istiyorum. Sene 2012, benim ‘Diamonds are a girl’s best friend’im de böyle!
http://www.youtube.com/watch?v=8ZRs__rmYMc

Fotoğraflar 8 Nisan 2012’den:

[embpicasa id=”5732223530427829505″]