Piyangodan Hama Çıktı

Hama’ya gidişimiz elin manyağıyla oldu. Palmyra’dan Homs (Humus) minibüsüne binmiştik, 4 saat yolun ardından Homs’a geldiğimizde otogar şehir merkezine uzak diye “Şehre inip koca Homs’ta otel arayacağımıza Hama’ya gidelim, orası daha küçük yer hem” gibi bir akıl yürüttük. Vefakat Hama minibüsleri de şehrin öbür ucundaki otogardan kalkıyormuş. Nedense şehre inmeye üşenirken buna üşenmedik ve aktarma yapmak üzere bir otobüse bindik. Burada insanlara Hama minibüslerinin oraya nasıl gideceğimizi sormaya çalışırken İngilizce bilmeyen bir adam derdimizi anladı ve el kol işaretiyle bizi yönlendireceğini açıkladı. Sadece aktarmayı göstereceğini düşünüyorduk, ama maşallah bizi Hama’da bir otele kadar bıraktı!

img_2698Suriye’de insanlar için fotoğraf çekilmek çok önemli. Gerçekten çok önemli. Herkesin benimle değil erkek arkadaşımla ilgilenmesini sonradan bir kadın “Kıvanç Tatlıtuğ’a benzetmişlerdir” diye açıkladı, bize hiç benzer gelmiyor ama sanırım uzun sarı saçlı Türk erkek işte daha ne olsun diye böyle bir izlenime kapıldılar. Suriye gezimiz boyunca özellikle o inanılmaz ilgi gördü ve insanlar bizimle –onunla fotoğraf çektirmek için peşimizde dolaştılar. Bu adam da bizimle inip gideceğimiz otogara giden otobüse beraber geldikten sonra onun da Hama’ya gittiğini anlattı bi şekilde. Biz Suriye’de her şehirlerarası yolculukta olduğu gibi pasaport numaramızı kaydettirirken (bkz. Suriye’den notlar) Hama minibüsünün parasını kaşla göz arasında ısmarladıktan ve ödememizi kabul etmedikten sonra elleriyle “orası, durmak, fotoğraf çektirmek, sen-ben” gibi işaretler yaparak tek istediğinin bizi oraya götürürse birlikte fotoğraf çekilmek olduğunu anlatmayı başardı. Minibüste bir de İzmirli kızla tanıştık, adamın nasıl biri olduğunu anlayamamanın tedirginliğiyle beraber bizde Hama bölümü olmayan, onda olan Lonely Planet’ten kalacak yer baktık ama haritada gideceğimiz otogar yoktu ve nasıl gideceğimizi çözemedik. Vardığımızda adam bizi otellerin olduğu yere götürmeye kalktı, sakatlık olmasın diye kız gidip başkalarına yol sormaya bile çalıştı, ama adam  biraz darılmasına karşın bizi kitaptan gösterdiğimiz otel adresine kadar 1.5-2 km yürüyüp sorunsuz götürdü. Sadece tuhaf derecede iyiymiş kendisi. Fotoğraf çektirirken mutluydu, sonra yollayacak adres vermedi, ekrandan baktı ve gülümseyerek uzaklaştı..

Gittiğimiz otel, Riad, geceliği 15-20 lira gibi bir şeye –bayram zamanı her tarafta olduğu gibi normalden yüksek fiyatlar- uygun fiyatlı oteller arasında kalıyor. Genel olarak daha “sempatik” salaş yerlerde kalmayı tercih ediyor ve Halep’te hostel, Şam’da İranlı kadınların alışverişe geldiklerinde kaldıkları aile işletmesi gibi yerler buluyorduk. Burası tek geceliğine olduğu için istediğimiz bir yer olabildi, fiyat aralığı da daha paspal yerlerle aynıydı. Aslında kaldığımız en fazla imkanı olan yerdi: odalar çok temiz ve ferah, wireless internet var(Suriye için iddialı), aslında otel görünümlü bir hostel olduğu için gezginlerin kitap bırakıp yerine başkasını alabilecekleri bir kitaplığı var, resepsiyondaki adam birkaç dil biliyor ve sorulara yanıt verebilecek düzeyde bilgili şehir hakkında. Suriye’de bir türlü güzel kartpostal bulamama sorunumu da burada çözdüm, ellerinde rehber kitaplar, kartpostallar, haritalar var. Çevreye turlar düzenlemekten çamaşır yıkatmaya, araç kiralamaya aracı olmaktan restoran önermeye otelde pineklemeyip çevreyı gezecek birine ne gerekirse sağlayabiliyorlar. Yeri Hama’da saat kulesinin olduğu dev bulvar üstü meydanının etrafında, tarihi şehir merkezine ve arklara 5 dakika yürüme mesafesi, etraf yemek yenebilecek yer dolu. Bize fazla düzgün geldi, bir şeyler yolunda gitmese daha çok eğlenirdik (evet belamızı arıyoruz). Sıcak suyu falan akmasaydı bari.

Hama da Kurban Bayramında Suriye gezisi için düzgün bir yer. Eli yüzü, sağı solu düzgün. Kurbanları Halep’teki gibi tarihi şehrin sokaklarında kesmemişler mesela. Suriye geneline hakim turist taciz etme eğilimi de burada gözle görülür oranda hafifliyor. Dolaşması en rahat şehir burasıydı. Gerçi Ekşi Sözlük’ten bakayım dedim, tam tersini yazmışlar, bize niye böyle denk geldi bilmiyorum. Suriye için modern denebilecek bir şehir ve karmaşa daha az gibi geldi bize. Şam gibi burada da –herhalde Fransızlardan kalmış olan- büyük bulvarlar ve şık mekanlar var. Kişilikli de bir şehir, Asi Nehri üzerindeki arklar şehrin kimlik öğesi olmuş. Şam gibi tarihi merkezi turist istilası altında değil, ama şık restoranlar, cafeler var, üstelik tarihi merkez büyük oranda restore edilmiş ve taş yapılar arasında dolaşmak güzel. Konum olarak da çevrede çok şey olduğu için günübirlik gezilere merkez olmaya çok uygun.

Yemeye içmeye Hama tatlısı diye bir şeyleri var. Ben hiç sevmedim. Lifli, çiğ hamur gibi bir şey, üzerine de hindistan cevizi serpiyorlar. Gelmişken denenmeli yine de sanırım. Ana yemekler içinse nargile de içilebilecek birçok yer nehir kenarında mevcut. Biz Jardin birşey diye bir yeri ararken yolda Aspasia diye oranın en şık restoranlarından birine dalmış olduk. İlk aradığımız yer daha ucuzmuş ve nehir manzarası çok güzelmiş. Bizim gittiğimiz oralıların tercih ettiği, kendince gösterişli bir yerdi. Canlı müzik olarak org çalan düğün salonu adamı bizi gülümsetti, o kadar süslü ve ağır bir yerde bize göre eğreti dursa da Suriyeliler adeta buraya bayılıyorlardı. Kendine özgü, hoş bir yerdi, Suriye’de yediğimiz etleri de daha önce yazmıştım. Bunların dışında sokak falafelcileri vb. imkanlar çeşit çeşit.

Biz Hama’yı kafa dinleyebildik, çocuklar saldırmadı diye sevmedik, karmaşa canımıza minnet. Hem su kenarında olduğu için, hem kendine özgü bir havası olduğu için sevdik. Hafız Esad başa geçince burada korkunç bir katliam olmuş-diyor Lonely Planet-, ama tabii hala aynı yönetim başta, birkaç yerde konunun geçtiği görülse de baskın değil.  Hatta her Suriye şehrinde olduğu gibi etrafta Esat ailesinin üyelerinin tabloları kalpler arasında asılı.  Ayrica Filistin dil derneği ve benzeri destek göstergeleri belirgin. Bugünün Hama’sında en çok dikkatimizi çeken çok sayıdaki sanatçı evleri, sanat dernekleri, atölyeler oldu. Sadece burada dolaşırken sergilerin, etkinliklerin ilanlarını bu kadar çok gördük. Halka açık bir atölyeye girdiğimizde öğrendik ki burada bir üniversite ve güzel sanatlar fakültesi varmış, sanırım bununla ilgili bir durum.

Girdiğimiz atölye yapısı belediyeye ait, sanatçıların ortak olarak kullanabilecekleri birkaç odadan oluşan, hoş bir taş yapı. Dışarıdan önce avluya sonra içeride biri varsa sanatçıların atölyelerine girilebiliyor. Biz de şanslıydık ve Sameer Tenbr’a misafir olabildik, ikramı tarçınlı çaydan bile içtik. Türk olduğumuzu öğrenince çekmecesinden Çöl Gelini adlı bir kitabı çıkardı, daha önce bir Türk yazar Suriye gezisini anlattığı kitapta ona bir bölüm ayırmış, yazanları anlamıyormuş ama saklıyormuş. Stüdyoyu biriyle paylaşıyormuş, o yüzden etrafta bir stil bütünlüğü yok. Onun tabloları kahve telvesinden olanlar, çarşaflı kadınları ve Suriye mimarisini stilize ederek resmeden tek renkli çalışmaları için telvenin kalıcı olabilmesi ve tuvale işlenebilmesini sağlamak üzere çalışmış ve başarılı olmuş.

Durup duruken Hama’da dolaşmış olduk öyle. Homs merkezine inmeye üşeniyoruz diye gitmiş bulunduğumuz şehir çok hoşumuza gitti, Suriye’yle ilgili farklı bir şey gördüğümüzü hissettik. Malzemeyle deneyler yapan bir sanatçıyla tanışınca gezimizin en akılda kalıcı anılarından biri oluverdi.

[embpicasa id=”5688618001448119345″]

Aynı geziden başka yazılar