Midyat
Daha önce fotoğrafları kayıpken İngilizce karakterle yazdığım bir şeyin fotoğraflarını buldum, yaşasın diyerek karakterleri düzeltmeden ekliyorum
Aklimca bir gezi planlamisim dolasiyorum. Plan dedigim uc yer ismi; Mardin, Midyat, Hasankeyf, ve ciktisini aldigim uc sayfa, iclerinde bir kac tarihi yapi adi, iki de Midyat otelinin telefon numarasi. Hasankeyf’te de bir ogretmenevi bir de motel oldugunu biliyorum. Yeter.
Aslinda bir arkadasim bana Mardin’de kalacak yer ayarlama ihtimalinin oldugunu soylemisti, sonra o olmayinca yola cikmadan Midyat’taki yerlerden birinde kalmaya karar verdim. Mardin’e gitmeden onceki aksam aradim, birinde hic yer yoktu, digeri rezervasyon yaptirma istegime bile gerek yok gelirken haber verirsin diye cevap verdi. Tuhaf.
Midyat daha bastan biraz kafami karistirdi. Bir haftadir Dara Anastasiapolis kazisi vesilesiyle bazilarinin Turkce bilmedigi, iki hanimdan ilki olunce kuma hanimla kizlardan en buyugunun cekip cevirmesine kalan 19 cocuklu bir ailenin yaninda Suriye sinirina yakin bir koyde*1 kaliyordum. Hani farkliydi, ama kendi icinde tutarliydi. Koy iste, delisi bile vardi, bildigin koy, bu yore icin beklentilere uygun yapida. Bir gun de Mardin’de, Turkiye’nin dogusunda nereye giderseniz gidin karsilasacaginiz cocuk ve yerli halk ilgi ve takibinin dogal bir seviyede oldugu, her kosesinde restorasyon tabelalari olan ve bir nebze sterilize bir sehirde dolastiktan sonra Midyat’tayim. Daha onemlisi, Midyat’in neresindeyim ben yahu?
Gelirken git git bitmeyen bir bulvardan gectik, minibustekilere sordum gidecegim otelin adresini, o bulvardaymis ama neresinde oldugunu bilmedigim icin otogarda inerim, oradan ogrenir, oldugunu soyledikleri otobuslere biner giderim diye dusundum. İcime de pek sinmiyor ya, aradigim otellerden birinde bir tuhaflik var, neyse bakalim.
Otogarin yaninda bir tepede eski sehir var. Karmakarisik. Fotograflardaki kadar tablo gibi olmasa da bir nebze duzenli duran Mardin’den sonra Midyat darmadagin, absurd, bakimsiz ve kirli. Her sey, herkes sokaklarda, renkli aslinda. Gunes binalara hafif kizil tonlarda vurmaya basladi. Bu bir isaret esasen, hava kararmadan kalacak yer bulmam lazim, ama gun batimini kacirmak istemiyorum. Ne zaman olsa yapacagim seyi yapip once dolasmaya karar veriyorum.
Tarihi sehre adimimi atar atmaz yerlere serilmis 5 6 kadin, etraflarinda kosturan 15-20 cocuk ve bir takim hayvanlar-tavuk olsun koyun olsun- tarafindan karsilaniyorum. Yerde taslarda sari, sivi, yogun corba gibi bir sey ve baska yemekler var. Cocuklar ustlerinden atliyor, dolasiyorlar, arada birisi bir kasik daldiriyor. Karsidan gelen turist kiza bakip ‘gel gel yemek ye’ diyorlar, tesekkur edip almiyorum. Butun sokagi kapladiklari icin ben de yemeklerin ve teyzelerin uzerinden atlayarak seke seke geciyorum. Canayakin yuz ifadeleri hosuma gidiyor ama.
Dolasiyorum, herkes durdurup nereye gittigimi, neden yalniz oldugumu, kim oldugumu, memleketimi, annemin babamin ne is yaptigini soruyor. Bir okul gezisiyle geldigimi, mimari calismamizin oldugunu, az sonra arkadaslarimla bulusacagimi soyluyorum. Yalnizken ozellikle bununla ilgili sorular sorarlarsa hic cekinmem yalan soylerim. İsrarla herkes beni Sila’nin annesinin evine goturmek istiyor. Kalacak yerim var, okul ayarladi diyorum, ‘Konuk evi mi? Gel seni konuk evine goturelim’ diye bir yerlere cekistirmeye calisiyorlar. Cocuklar basima ususuyor, para istiyorlar, israrciligin yaninda biraz saldirganlar hatta. Cogu Turkce bilmiyor, aralarindan okul cagina gelmis bir ikisini konusmalari icin one surup etrafta gurultu ve kalabalik yaparak destek oluyorlar. Daha kucuk gruplarda olanlar gelip hello diye bagirip kaciyorlar. Uzaktan kufreder gibi elini kolunu sallayarak havaryuu diye bagiran cocuklar. Yurumek kolay degil ama dolasiyorum ben.
Karsima 8 9 yaslarinda bir cocuk cikiyor. Digerlerinin aksine cok sakin yaklasiyor, rahatsiz olmayacagim bir mesafe tutuyor. Durup konusmaktan cekinmiyorum. Adi aklimda Hasan diye kalmis, oyle olsun.
-abla n’apiyorsun?
-dolasiyorum.
-abla tek basina dolasma buralarda. Burada cocuklar pesine takilir, para isterler. Verirsen daha cok gelir, daha cok isterler. Bir daha vermezsen toplanir sana vururlar. Tas atarlar. Kovalarlar. Birakmazlar pesini abla.
Urkutseydin?
-param yok zaten, veremem.
Durdu, yuzu ciddilesti, bir sey dusunuyor.
-merak etme, ben seni korurum.
Erkek’im!
Bu andan itibaren Safinaz icin Temel Reis neyse benim icin de Hasan o!
-merak etme abla. Burada herkes beni tanir, sever. Ben simdi butun cocuklara soylerim senin geldigini. Bir sey yapmazlar sana. Yine de para isteyen olursa verme olur mu?
İddiali. Iyi sosyal baglanti bulmusum. Gulumsememe engel olamadim.
-tesekkur ederim.
-bisi degil abla. Neyse ki bana rastladin. Yalniz dolasilmaz burada boyle. Ben olmasam zordu isin.
Bir kac cocuga sesleniyor, Kurtce bir seyler soyluyor. Arada biri siritarak bir cevap verince elini kaldirip bagiriyor:
-lan serefsiz!
Bu Turkceyle ayni galiba.
-abla benim gitmem lazim islerim var. Diger cocuklara da soyliycem, merak etme. Simdilik bunlar goz kulak olur sana. Ben sonra bulurum seni. Bak yine de para isterse bunlar verme.
Donup sinirli sinirli bir seyler bagiriyor cocuklara. Gitti dag gibi erkek.
Cocuklar etrafimda halka olusturuyor. Bir oyunmus gibi ‘konuk evi! Konuk evi!’ diye bagiriyorlar. Anlatamadim mi, konuk evine gitmek istemiyorum. Artik secenegim yok ama, surukluyorlar beni. Neyse konuk evi pahali ama oradan bir ogretmenevi oldugunu ogreniyorum. Eh, ogretmenevleri bir derece guvenili yerler oluyor, telefonunu aliyorum. O otele gidesim yok. Yalvar yakar cocuklari dagitiyorum.
Geri inerken Hasan’la karsilasiyorum. Her seyin yolunda olup olmadigini soruyor, ben de onun adini. Ogretmenevinin de geldigim bulvarda oldugunu ogreniyorum. Bir sure etrafimdan diger cocuklari dagitiyor, sonra yollarimiza gidiyoruz. Sovalye ruhlu koruyucum.
Of kontorum bitmis. Hava karariyor ve kontor alacak acik yer bulmak zor. Neyse asagida carsida buluyorum ama sarjim da bitiyor. Neyse zaten pek fazla secenegim yok, yer var mi diye aramaya da gerek yok az sonra orada olacagim zaten. Durakta soylersem beni orada indirirler.
Durakta bu otobus ogretmenevinden gecer mi diye sorarken amcalara yakalanmis bulundum. Yok yerin var mi, orayi –akrabalik bagi ekleyin-gil isletiyor, sana yer ayarlayalim.. gerek yok desem de sisine sisine arayip bana cok iyi bakilmasini tembihlediler. Ruh hastasindan ziyade kasabada tanidiklarinin olmasi ve sozunun gecmesiyle boburlenen kendi halinde amcalara benziyorlar, ama yabancilardan seker almadigimiz gibi gosteriye doktukleri eylemler karsisinda da tedirgin oluyoruz. Yine de o ne idugu belirsiz yerde degil de bir ogretmenevinde kalisimi garantiledigim icin seviniyorum. Trabzon’a ilk gidisimde ilk girdigim sokaklarda bu kadar cok otel olmasina sasirmis, turizm potansiyeli bu kadar fazla miymis diye dusunmustum basta.
Bulvarda inip sacma karanlik bir ara yoldan ogretmenevine ulasiyorum. Oda ayarlamaya calisiyorlarmis, birileri gelmis ortada kalmasinlar diye bir yerlere yerlestirmisler, sonra baska birileri gelmis.. Tesisi biraz da ‘amator ruh’la islettikleri icin tabii.. Bir masaya oturtuyorlar beklemem icin, cay getiriyorlar arada. O da ne? Tavsan! Tavsan dolasiyor ortalikta. Yanima gelince yakaliyorum birakmiyorum, beklerken fotografini cekip oyalaniyorum. Calisan cocuklardan biri geliyor, gulerek tavsan seviyo musun diyor. Tavsan iyidir ya. Bir kaplumbaga kapiyor bu da arkadasi diye. Baska da varmis. Ben cok seviyorum boyle hayvan, tavsan, kaplumbaga falan diyor. Bir suru hayvani varmis ogretmenevinin.
Ogretmenevinin isletmecisi geliyor, tavsan seven elemanin babasiymis, hic cekinmiyor geciyor yanima, arkadasini da cagiriyor. Oranin isletmesini nasil aldigindan futbola bir suru sey anlatiyor. Diyor ki, Midyat bir medeniyetler besigidir, bir kultur mozaigidir. Buralarda brosur agizlari cok yaygin, bir slogan one suruluyor, oralilar da onu ezberliyor.
Biz diyor, kucukken Hristiyanlarla mac yapardik. Simdi boyle ayrimcilik falan diyorlar, biz onun ne oldugunu bilmiyorduk ki zaten, aklimiza bile gelmezdi sen hristiyansin sen suryanisin sen yezidisin sen zerdustsun demek. Nerden gelsin. Biz onlarla arkadas olur mac yapardik. Ve bir ton futbol muhabbeti. Kardes kardes yasadiklarina baglamak istiyor konuyu da, eskiden ne kadar iyi futbol oynadigini anlatirken heyecanlaniyor, konuyu toparlayamiyor. Buralilar iyidir aslinda da gittiler, yerlerine Batman’dan geldi baskalari yerlesti, onlar batirdi burayi diyor. Arada arkadasiyla bir seyler konusuyor. Burada bak kac dil konusulur hala diyor arada, atliyorum. Burada herkes Kurtce konusuyor ben hic bir sey anlamiyorum diyorum. Biz Kurtce konusmuyoruz ki Arapca konusuyoruz, su yandakiler Kurtce konusuyor ama, su yandakiler de Suryanice (o ayri bir dil miydi yahu?) diyor. Nasil anlasiyorsunuz ve benzeri muhabbetler.. bir de zerdustleri ve yezidileri merak ediyorum. Zerdust pek kalmamis, yezidilerin tapinaklari olmazmis zaten, putperestlerden bile tuhafmis onlar, kendi koylerinde yasar, kendi iclerinde ibadet ederlermis, sehirde bulamazmisim. Yalniz gitmek istedigim sehir disindaki bir manastira toplu ulasim yokmus, bana bazen oraya giden hristiyan bir kuyumcu arkadaslari nasil gittiklerini soyleyip yardimci olabilirmis, o gun oraya giden bir grup varsa onlara dahil edermis beni.
Oglenden beridir bir sey yemiyorum cok aciktim. Burada da yemek yokmus, gidip pogaca aliyorum tarif ettikleri bir yerden. Dondugumde kalkip dugune gitcez, buranin dugununu gormeden gitme bak diyorlar. Yorgunum diye gecistirmek istiyorum, ben de bir iki bir sey icer donerim diyor. Mirin kirin ediyorum ama bir yandan da merak ediyorum ya, takiliyorum peslerine. Ancak arabaya gecerken aslinda tanimadigim bir takim adamlarin arabasina binmesem mi, simdi guvenmis olsam bunun bir de sarhos donusu var diye dusunup, aslinda cok yorgunum gelmeyeyim en iyisi diyorum. Yurusek gidiyordum ama. Tamam ben sana yer ayarliyim gitmeden diyor, kosa kosa bakiyor yer yok, para da almam diye camasir odasina baza acip yerlestiriyor beni. Yok canim olmaz oyle sey, yari ucret alirsiniz olmadi gibi pazarliklarla ertesi gun oduyorum yine bir seyler ya, olumu gor muhabbetine donuyor yine olay.
Odaya girip kafamda gunu bir canlandirinca paronayaklasiyorum. Ortak banyoda bir dus alip odaya girip kapiyi kilitleyip aksam sarhos gelince yedek anahtarla kapiyi acabileceklerini dusunup anahtari ustunde birakiyorum. Midyat’ta tum otobus duraginin ve ogretmenevinin dahil oldugu bir organizasyonla herkesin bildigi bir yere yalniz basima yerlestirilmis olmaktan rahatsizim. Psikopatlar cesit cesit. Odayi inceliyorum bir yerinde bir sey var mi diye. Bir de dogaustu seylerden korkmasam. Dolabimda ocu olmadigini biliyorum artik ama hala arkasini gormedigim seylere yaklasigimda tedirgin oluyorum. Beni merak ettigini bildigim dag partnerim Ozan’a bir suru mesaj atiyorum paranoyalarimla ilgili, daha da endiselendiriyorsun beni diyor, yok hani normalde cok saskaloz iyimserimdir ya bu sefer kotu ihtimaller de aklimda merak etme diye yaziyorum diyorum. Mesgale olsun rahatliyim diye yaziyorum biraz.
Korka korka yatiyorum uyuyorum. Cok surmuyor, saat gece 1’i gecmis 2 gibi, kapim caliniyor. Acmayacagim. Ne olursa olsun acmayacagim. Depodayim ve buradan bir seylere ihtiyaclari olabilir. Belki gercekten iyi insanlardir ve bir tuhaflik yoksa gercekten cok yardimci olup cok canayakin davrandilar bana, ama onlari zor durumda birakmamam gerektigini bir tek ben dusunuyorum, gece kapisina dayandiklari kizin kapiyi acmamasini pekala anlarlar. İsletmeciyle birlikte bir kizin sesi geliyor, acar misiniz? Bir gun basima bir is alacagim ya, dayanamayip aciyorum. Genc bir kizla rahatsiz ettikleri icin ozur dileyerek carsaf alip cikiyorlar.
Sabah gunesini kacirmak istemiyorum, hem gunlerim uzun olsun daha cok dolasayim diye sabah 5 gibi cikiyorum. İsletmecinin kapisina geri donecegime dair bir not birakiyorum, o saatte in cin top oynuyor tabii. Sadece ogretmenevinde degil, sokakta da kimse yok. Buradan tarihi merkeze 3 km demislerdi, arac da yok zaten, yuruyorum. Yolda bir takim ozgur esekler goruyorum. Bulvardan gecerek sehri bolen sehirlerarasi yolda normalde araclar hizli gidiyor, ama sabahin koru ya, arac bile yok. Bir yere bagli olmayan ve uzerinde bir isaret olmayan dort esek ozgurce dolasiyor, oynasiyor, ne bileyim, bir seyler yapiyorlar, arada uzerime yuruyorlar- eglencesine herhalde.
Biraz tarihi sehrin etrafinda dolastiktan sonra gumusculerin oraya gidiyorum. Artik bir takim adamlarin organizasyonuyla devam etmek istemedigim icin kendi hristiyan kuyumcumu kendim bulmaya karar veriyorum-buradakiler unlu imis. Bahsettikleri adami eleyip magazalardan iceri kafami soka cikara boynunda hac olan bir adam buluyorum. İste bir hristiyan kuyumcu.
Manastir konusunda pek yardimci olamiyor ama cok guzel karsiliyor beni. Almayacagim halde telkari sanati hakkinda bir seyler anlatiyor, gururla yaptiklarini gosteriyor. Kiliselere giremedigimi soyluyorum. Yani etrafta bir iki kilisenin avlusuna giris var ama Midyat’in unlu kiliseleri duvarin disindan bakmak icinmis. Ah tabii tanimadiklarini almazlar, simdi bizim papazi ariyim, benim gittigim kiliseye git kapiyi cal alsin seni diyor, yok canim daha neler. Cok sagolsun ama. Turist almiyorlarsa ibadet yeridir olur oyle der rahatsiz etmem. Yardimci olmayi cok istedi ama, ne iyi.
Sehirde dolasiyorum iste, bir yabanci cift var onlarla karsilasip duruyorum. Konuk evini geziyorum, asker bir cocuk hatira olarak fotograflarini cekmemi rica ediyor, orada aktaramadigim icin arkadasina e mail atiyorum*2 sonra.
Cocuk teroru devam ediyor. Beni zorla saga sola cekistiriyorlar, bir yerde bir grupla gonullu oturuyorum, onun disinda bana hello diye bagirip kosan cocuklardan kacinmaya calismakla geciyor gunum. Saga sola surukleyip israrla Sila’dan bahsediyorlar. Dizide yer alan bir eve girmek zorundasin diye sokmaya calisiyorlar, neyse orada yasayan adam da bikmis, suratsiz, para istiyor, zaten kendi istegimle gelmedim ki diye gidiyorum.
Hasan yine karsima cikiyor, tabii ki. Yaninda bir cocuk, ilgilenemeyecegi icin ozur diliyor. Hastaneye goturecekmis arada ittigi cocukcagizi. Nesi var diyorum, parmagini sakagina vurup ‘salaaak’ diyor, cocugu itiyor yine. Bana karsi gercek bir centilmen ama arkadaslarina karsi biraz asabi.
Bir sokakta gordugum ziyaret saatleri daha baslamadigi icin o an sapmadigim manastir diyen oku arayip buluyorum tekrar. Sehrin disinda baglarin arasindan biraz yuruyunce varilan bir manastir var. Otel yapmislar. Gireyim bakinayim bir iki fotograf cekeyim diyorum, iceride bir adam bagirarak uzerime yuruyor. Odalari mi cekiyormusum da, kiliseyi mi cekiyormusum da, ne yaptigimi saniyormusum da.. Tarihi yapi, ziyaret saatleri yazmissiniz derken sorun degil rahatsiz etmek istemedim dedim ciktim.
Hava sicak, termosumu cikarip manastirin disindaki parkta oturayim dedim. Olmaz ki, bir adam kosarak cikti iceriden, kusura bakma diyor. Sorun degil diyorum soluk soluga bir seyler mirildaniyor. Elimi kapiyor, sen cok iyi insansin diyor. Rahatsiz oluyorum, dokunmasin bana. Sorun degil ibadethanedir olur oyle diyip gidiyorum, arkadan bagiriyor sen cok iyi insansin diye.
Biraz daha dolastiktan sonra ogle yemegi vakti. Ulkenin bu kisminin en onemli cazibe unsuru et efendim. Bu geziden once en cok aklimda olan sey de yiyecegim kebaplardi, yoksa yeter artik tas gordugum. Lop lop etlere gereken onemi vermek adina 3 km geri yuruyup ogretmenevinin onerdigi kebapciya gidiyorum.
Yolda tostcuda Hasan’i goruyorum. Arkadasiyla hala. Hastaneye gittiklerini soyluyor, hal hatir soruyor. Bir sorunun varsa halledelim tavirlari, nasil olsa Midyat’in sevilen simalarindan. Kahramanimi son gorusum.
O kadar sicak, ama o kadar sicak ki. Dumduz bulvarda yuruyorum, hello hello diye bagiriyorlar sagdan soldan. Sonra, bir ara, bir ses geliyor: limonata icer misin? Nasil olabildigini anlatamayacagim sekilde ani oldu. Oyle ki, sirtinda ibrikle duran bir adam var, kaldirimin yanindaki cite dayanmis gunesin altinda duruyor oyle, ama o kadar sakin duruyor ki, butun gun ordaymis, bir haftadir ordaymis, ve tek yaptigi orada durmakmis gibi. Tam onunden gecene kadar hic hareket etmiyor, hani dikkat cekmiyor bile. Onundeyken sakin sakin limonata deyince bos bulunuyorum, ‘aa icerim ki’ gibi saskin bir ifadeyle uzaniyorum. Tek bir cam bardagi var, calkalayip bir tane daha diyor, istemiyorum, israr ediyor, e hala istemiyorum, doldurup elime tutusturuyor, yok istemiyorum, o kadar konusuyor ve o kadar tuhaf israr ediyor ki onu da iciyorum. Artik odeyip gitmek istiyorum, para kabul etmedigi gibi hala limonata dolduruyor. Nasil yani, ictigim seyi odeyecegim elbette. Bagira cagira, kafasini, kollarini sallaya sallaya reddediyor ve hala limonata dolduruyor. İkram edeyim diyor, olmaz ticaret yapiyorsunuz burda diyorum, sirti ibrikli bir insan olarak ne ikramindan bahsediyorsun? Hani tesekkurler limonata icin, odeyeyim de gideyim artik. Ha sen boyle durduguma bakma diyor, aslinda zenginim. Cok zenginim diyor. Zamanin varsa gel eviMIZe gidelim diyor. Bizim evimiz? Zamanim yok diyorum, acelem var gitmem lazim bekliyorlar diyorum. Zamanin oldugu zaman gidelim ama gibi bir seyler mirildanmaya basliyor. Sicak ve hezeyanlar. Artik hakkini yemek falan da umrumda degil. Ogle gunesinin altinda oldugundan da tuhaf geliyor limonataci efendi, hani hava cok sicakken cisimler bicimlerini yitirip buharlasir gibi gorunur ya, hafif hafif dalgalanir, sahilde eriyen saatler misali surrealsiniz sanirsam? Para da almazsa almasin, ikrami icin tesekkur edip kosar adim uzaklasiyorum.
Ogretmenevinde bizdensinlere karşı yalvar yakar normal kalisin yarisini oderken yakinlarda bir muze oldugunu soyluyorlar. Gidip bakayim diyorum, yolda cocuklar gelip televizyon dizileriyle ilgili bir seyler anlatiyorlar, neyse aralarinda siyrilip buluyorum muzeyi. Etnografya muzesi mi ne.. Biz komple kitsch bir dekorasyon kulturunu benimsedik bu yorede demek istiyorlar sanirim. İceride bir metrelik alci kalip kaplumbaga heykellerinden bakir caydanliklara, seramik kuplerden geyikli seccadelere, yapay ciceklerden pestemallere ilgili ilgisiz cesitli yorelerden veya yerel kimligi olmayan tuhaf tuhaf seyler ve esin dostun sipsak fotograf sergileri var. Mekan da bir garip, tarihi bir han sanirim, bir avlu ve etrafinda galeriler var, galerilerden asagi doner merdivenler iniyor. Asagi? Yeraltinda magara gibi mahzenler var, duvarlar amorf, sivanmis toprak gibi. Soguk, labirent koridorlarda dolasirken kocaman alci kaplumbagayi referans aliyorum, diger galerilere girmek icin baska baska merdivenlerden cikiyorum, sonra donmek icin bulundugum galeriden cikilmadigini farkedip geri indigimde bir iki dakika kaplumbagaya denk gelemiyorum tekrar. Karsima uzun boylu sarisin bir adam cikiyor, cikisi bulamiyorsun di mi diyor. Sen de tuhafsin be adam. Hepiniz tuhafsiniz. Ayrica nereden ciktin ki kimse yokken birden? Baktim cikip cikip iniyorsun gel cikisi gostereyim diyor. Yok dolasiyorum ben diyip bozunutuya vermeden ayri gitmek istiyorum. Orada calisiyorumus. Pek turist gelmiyormus. Midyat cok degerli bir yer aslinda diyor. Egilip fisildayarak kiliselere gidip gitmedigimi soruyor. Coguna, en unlulerine giremedim ama girebildiklerime evet diyorum. Kiliselere gittigini belli etme insanlara, camileri geziyorum de diyor, tedirgin. Turist gelmiyor, ne cok sevindim turist bulduguma gibi bir seyler. Tuhafgiller sizi.
Cikista carsinin genel tavri devam ediyor. Sagli sollu yanimdan gecenler bagirmayi ihmal etmiyorlar yani, hellolarin bir kismi laf atmalara donuyor burada. İnsanlara bakmiyorum artik. Yalniz birisi bakar misin bayan diye arkamdan kosunca donuyorum ister istemez, yanima gelip el altindan polis kimligi gosteriyor. Sabah su saatte su mevkide gordum seni, bu saatte tarihi sehrin surasinda, o saatte baska bir yerdeydin, simdi de buradasin, ne yapiyorsun diye sorguya cekiyor. Supheli gorunmusum. Neden suphelendigini de ogreniyorum, evden kactigimi dusunuyormus. Aslinda dusununce bir baglanti yok, evden kacma kostumu diye bir sey yok, ama evden kacsam boyle kacmazdim herhalde diyorum. Sirtimda canta, ustumde sicakta rahat ederim diye giydigim incecik kisa kollu iclik, kosu ayakkabilari, kargo pantalon, boynumda fotograf makinesi falan ne bileyim? Basimdaki sali baglamayi bilmemem yeter? Nelerle karsilastigimizi tahmin edemezsin, her sey mumkun diyerek tc kimlik numarami merkeze bildirerek kayip ilanimin olup olmadigini kontrol ettirmek istiyor. Cani sikilan ne kadar adam varsa polis yapiyorlar ya, tc kimlik numaramla yapabilecegi baska bir sey gelmiyor aklima, resmen can sikintisindan is cikarmaya calisiyor sanirim. Sistemde sorun varmis, sonra arayin diye cevap geliyor. Eh diyorum, izin alip gidiyorum artik.
Artik yaklasip garip garip replikler dogaclayan yabancilara alistim. Biraz daha dolasip daha da sacma bir ogretmenevi deneyimi icin Hasankeyf’e gitme vakti.
*1 koyun ve tarihi yerlesimin bilinen adi dara. Kurtce oldugu icin ismini degistirip resmi kaynaklarda oguz koyu yapmislar sanirim. Sonra tekrar degismis olabilir.
*2 Altta kalmiyorlar, soyle bir cevap geliyor
from HER ANANIN OĞLU ASKER OLUR AMA HER KIZIN SEVDİĞİ TANKCI OLAMAZ BAŞTUHAN <serseritankci_murat_buket@…
“teşekürler neyse benim işim var vazla yazamadım bi isteyin varsa esenlerde bizim total petrol var benim adımı verirsin murat dey yeter tabiki bişeyye hitiyacın olsa ama şirket bölümüne cık ok allaha emanet ol byyyyy”
[embpicasa id=”5688668431729328449″]
Ne güzel günlük! 🙂
Reader’a ekledim hemen.
Keşke full RSS beslemesi sağlasa, http://fotograf-gunlukleri.com'a da eklesek 🙂
teşekkür:D
fotoğraf günlüklerini bilmiyodum ben, oradan sen ve veysel keleş readerımda vardınız ama
şimdi başka kim varmış diye bakıyorum
bu fotoğraftan ziyade yaptığımın ettiğimin kaydı, hiç özellikle uğraşarak fotoğraf çekmiyorum, izleyicisi olayım oranın:)