İstanbul, Mimarını Seç: Koca Sinan’ın Camisi mi, Topbaş’ın Köprüsü mü?

İstanbul, Mimarını Seç: Koca Sinan’ın Camisi mi, Topbaş’ın Köprüsü mü?


Istanbul’un derdi

Şu aralar İstanbul SOS girişimiyle ilgiliyim. Kayıtsız kalmak bir seçenek de değil aslında, doğduğum, büyüdüğüm şehir küme düşüyor! (Ünlemler ve başlık SOS girişiminden tabii..)

23 yıl gibi İstanbul’un ömründe bir iğne ucu kadar kalacak bir dönemde kentin çarpıklaştığına, sahipsizleştiğine, yağmalandığına, yıkıldığına ve tükendiğine tanık oldum. Fotoğraflardaki yalıların önünden sahil yolu geçmeyen, Haliç kıyıları doldurulmamış, ahşap evleri yanmamış İstanbul’u hiç görmedim, ama benim bile kaybettiklerim oldu. Şimdi de burada sahip çıkılmayan değerlere, dünyaya malolmuş “yaratıcı insan dehası ürünlerine”, dışarıdan alarm sinyalleri veriliyor- üstelik şehri yönetenlerin öne sürmediği yapıcı önerilerle birlikte. UNESCO, İstanbul’u Tehlike Altındaki Kültür Mirası Listesine almalarının gerekebileceğini söylüyor. Bu tehlikeyi oluşturan dönüşü olmayacak süreçlerin durdurulmasını talep ediyor, ama dinleyen kim? İstanbul SOS de bu durumu, umursayanlara duyurmayı hedefliyor. Yöneticiler İstanbul’u yağmalarken, kentine sahip çıkacak İstanbullular arıyor.

UNESCO Dünya Mirası Listesi, ülkelerin sınırları dahilindeki kültürel veya doğal oluşumları önermeleriyle başlayan bir süreç sonucu dahil olunan, yasal yaptırımları olan bir liste. Başvuru sırasında eserlerin korunacağı taahhüt ediliyor. Eğer bu koşul sağlanmazsa, yani tüm dünyanın kültürüne ait ortak malı bir ülke tarafından tahrip edilirse, sorumluluklar yerine getirilmezse eser önce “Tehlikede Olan” listeye alınır, bir yıl sonra da listeden çıkarılır. Türkiye’de bu listeye dahil 9 yer var, 23’ü de başvurmuş, sırada.  İstanbul Tarihi Yarımadası içindeki 4 bölgeyle bu 9 yerden birini oluşturuyor. Şu anda da listeden çıkma tehlikesi altında, çünkü İstanbul korunmuyor, bir yandan da Türkiye yeni yerleri bu listeye almak için başvuruyor. Tabii, listeye alınınca turist gelecek, kentler tanınacak, prestij kazanılacak.. ama karşılığında kendi değerlerine saygının gerekleri bile yerine getirilmeyecek.

UNESCO, acil görülen sorunları listelemiş, ben şimdilik maddeler arasında tehlikesi vurgulanmış bir proje hakkında birkaç noktayı derledim. Haliç metro köprüsü –boynuzlu köprü olarak da anılabilir- konsept projesi Kadir Topbaş’a ait-cidden, konsept “altın boynuz” diye boynuzlu tasarlanmış, uygulama projesi de Topbaş’ın eski ortağı Hakan Kıran’a verilmiş. Başta boynuza benzer sivri süslerle biten 82 metrelik 2 kuleyle tasarlanmış, Süleymaniye Camii’nin tam karşısına dikilmiş, sonra biraz kırpılmış. Haliç’ten bakan önce Süleymaniye’yi değil, Kadir Topbaş yönetimindeki İstanbul’u görsün der gibi. Burası benim şehrim der gibi. Süleymaniye’nin 76 ve 56 metrelik minareleri var, baştan 82 metrelik boynuzlar tasarlayıp “Topbaş’ın köprüsü Sinan’ın minaresinden uzun” demek gibi, ki o Sinan en büyük kubbeyi Ayasofya’nın yanına değil, Edirne’ye tasarladı. Ki o Süleymaniye bu zamanla kısıtlı değil, İstanbul sadece bu yöneticilerin değil, İstanbul İstanbul’da yaşayanların bile değil, DÜNYA Mirası!

Köprünün böyle tasarlanmasının neden sorun olduğunu anlatmak için kendim bir şeyler yazabilirdim ya, düşününce mimarının projeyi savunmak için söyledikleri ve projenin kendisi yeterli olmalı. Durumu birkaç maddeyle özetlesem, alıntılar gerekeni anlatıyor zaten.

görseli http://www.yapi.com.tr/Haberler/halic-metro-gecis-projesi-istanbulu-dunya-mirasi-listesinden-cikarabilir_75119.html adresinden aldım, Azapkapı Camii de hoş yapıdır bu arada..

-UNESCO köprü yapılmasın demiyor, kulesiz yapılsın diyor. Köprü, Süleymaniye’nin önünde bu kadar baskın olmamalı, düz bir yapı olmalı.

8. Expresses its grave concern at the potential impact of the proposed new metro bridge across the Golden Horn, as its towering cable-stay structure would have a significant adverse impact on the property and its setting and on the Süleymaniye Mosque in particular, and also urges the State Party to abandon this project or consider alternative proposals and submit details of these, together with an independent environmental impact assessments for assessment by ICOMOS before any irreversible decisions are made;”

http://whc.unesco.org/en/decisions/1916

-Unesco’nun görev ve yetkisi anlaşılmıyor-görmezden geliniyor ve kamuoyundan gizleniyor. Bir yaptırımının olması gerektiği kabul edilmiyor.

Dresden örneğinde olduğu gibi Dünya Mirası listesinde askıya alınırsak ne hissedersiniz?

Avrupa Birliği’nden mi atılıyoruz, bu kadar önemli mi? Kıyamet kopmaz. Dresden, “Bu bizim kültürümüzdür, siz karışmayın” dedi. Ben mimarım, projemi savunuyorum.

UNESCO’nun müdahil olması hakkında ne düşünüyorsunuz?

UNESCO, az gelişmiş, elinde kendi korumacılık kültürü olmayan, dünya mirası değerleri olan ama bilimsel verilerle çalışmayan topluluklara danışmanlık yapar, kendi bilgisi ve görüşü doğrultusunda. Mimarlık da restorasyon da 360 derece fikir içeren metotlardır. Ben size yemek kursu veriyorum ve tuzu en önce atmanızı söylüyorum. Ama siz en son da atabilirsiniz. O zaman diyor ki “Benim tarifimden çıktın”.

http://www.emlakkulisi.com/34203_hakan_kiran__halic_metro_gecis_koprusu_ne_guveniyor

-Yapının kuleli biçimi haliçle ilgili jeolojik etüdler sonucu ortaya çıkmış. Zemin sürekli oynadığı için Haliç içine kazık çakmak söz konusu  değilmiş,, dubalar üzerinde olması da doğal sistemi bölecekmiş. Ancak form, kulesiz çözülmeli. Üstelik mimar gerekirse kırparız gibi ifadeler kullanıyor, Süleymaniye’nin gerekirse kırpılması söz konusu olabilir mi peki? Düşünülerek tasarlanmış bir yapının bütünlüğü bozulamaz, tasarımın ve yüksekliğin geometrik, simgesel, yapısal açılardan anlamlı bir dayanağı yok. Rastgele bir tasarımın Sinan’ın tamamiyle bütüncül ve sistemli bir yapıtının önünde bu kadar baskın olması, tasarımcı açısından, etik midir?

“Ortaya çıkan sonuç, mümkünse Haliç’in içine hiç ayak oturtmamak. Çünkü bütün jeolojik raporlar ışığında ortaya çıkan sonuç, buraya ne kadar ayak dikilirse o kadar risk alınıyor. Ayakları ya yüzerek ya çakarak yapacaksınız. Yüzerek yaparsanız -duba yaparsanız- Unkapanı ya da eski Galata Köprüsü gibi suyu engellediği için bütün Haliç’in doğal yapısı yok edilir. Onun için, zaten o iki ayağın niye sorun olduğunu hiç anlayamıyorum.

Kendimi köşeye sıkışmış hissediyorum. Teknik olarak projemin arkasındayım. Köprü aslında 55 metrede biten bir köprü. 10 metrelik ucu uzaktan görünmeyecek bile ama tamamlayıcı bir faktör. Mimari bir öğedir, sivrilerek gitmesi lazım. Ama bakarsınız kesip atarlar. Keserek sorun çözülecekse yapabilirler. Öneriyle gelirlerse herkesle konuşmaya hazırım.”

http://www.emlakkulisi.com/34203_hakan_kiran__halic_metro_gecis_koprusu_ne_guveniyor

-Köprüyle ilgili materyaller kuş bakışı görüntülerle hazırlanıyor ve bu insan ölçeğinden, göz hizasından olan etkinin gözardı edilmesi için araç olarak kullanılıyor. Tanıtım materyali yanıltıcı ve yetersiz. Yapının silüeti bozmadığı, kuşbakışı bakılarak edinilmiş verilerle savunuluyor, halbuki Haliç kıyısında durup karşıya bakacak insanın tek göreceği boynuzlar olacak.

Köprü silueti etkilemiyor mu?

Tabii ki hayır. Ben bir eser bırakmak istiyorum. Küfür edilecek bir şey yapmak ister miyim? UNESCO yetkilileriyle çağırdılar bir kez konuştum. Anlaşıldı ki giden bilgiler pek doğru değil. Kimse beni dinlemiyor. Aslında şeffaf metal kablolar silueti etkilemiyor. Zaten başlangıçta 82 metre yüksekliği vardı, sonra 65 metreye indirdik. Süleymaniye’nin, kubbesiyle ya da şerefesiyle değil, zeminiyle aynı yükseklikteyiz, nasıl silueti etkilediği düşünülebilir.

http://www.emlakkulisi.com/34203_hakan_kiran__halic_metro_gecis_koprusu_ne_guveniyor

-Yapının biçiminin onaylanması için yasal zemin uygun değil. Aşağıdaki haber 2009 tarihli ama güncel haberlerde de 2005’teki izne atıfta bulunuluyor.

Demirdizen, inşaat için Koruma Kurulu onayı gerektiğini, fakat koruma amaçlı imar planı ya da bu planın yokluğunda geçerli olabilecek geçici yapılanma ilke kararlarının mahkemece iptal edildiğini, dolayısıyla kurulun inceleyip karar verebileceği yasal zeminin şu an bulunmadığını belirtti.

 

Koruma Kurulu’nun 2005 yılında, köprüyle ilgili değil ama güzergahı ile ilgili bir koruma kurulu kararı olduğuna değinen Demirdizen. köprü ayaklarının nereye saplanacağı ve nasıl bir formda olacağına dair ne Beyoğlu’na bakan Koruma Kurulu’nun ne de Tarihi Yarımada’ya bakan Koruma Kurulu’nun her hangi bir kararının olmadığını belirtti.

http://www.yapi.com.tr/Haberler/halice-boynuzlu-kopru-topbas-mimar-sinana-karsi_75052.html

 

Köprünün geçmişi

Taksim-Yenikapı Metro Hattı’nın Haliç geçişi ilk kez 1952 yılında önerilmiş. Sonra yıllar içinde çeşitli firmalar tarafından birçok farklı öneri de getirilmiş. Nihayet 1982 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından “Genel Ulaşım Etüdü” hazırlanmış. 1985-1989 yılları arasında DLH tarafından İstanbul Metrosu fizibilite etütleri yapılmış. 1990 yılında da metro hattı güzergâhı Koruma Kurulu tarafından onaylanmış.

Bu tarihten itibaren de onlarca proje alternatifi Koruma Kurullarına sunulmuş. 1995 yılında 1/50.000 Nazım İmar Planlarına hat işlenmiş. 1999 yılında Taksim-Yenikapı Güzergâhı, Koruma Kurulu tarafından onaylanmış. 2005 yılında da Haliç Metro Geçiş Köprüsü Avam Projesi onaylanmış. Ön projeler, kamulaştırmalar, kesin projeler safahatlarından sonra nihayet ihale yapılmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanan uygulama projesine başlanmış. Tabii ki tüm bunlar değişen siyasi kadrolar, anlayışlarla uzun tartışmalara neden olmuş. Neredeyse sadece yedi yıl Haliç üzerindeki güzergâh tartışılmış, sunulan projelerin hepsi reddedilmiş. Ama bu süre içinde Haliç’in iki kıyısından tünellerin ağzı dışarıya çıkmış

http://www.emlakkulisi.com/34203_hakan_kiran__halic_metro_gecis_koprusu_ne_guveniyor –Mart 2010 itibariyle gösterilen yasal dayanak, biz yaptık olduya gelmiş sonunda!

Şimdilik tek maddeden bahsetmiş olayım;

Kentte olan bitenle ilgili daha fazla bilgi için http://istanbulsos.wordpress.com

İmza kampanyasına katılmak için http://www.gopetition.com/petitions/istanbul-sos-tr.html