Gelibolu Yarımadası Neyi Anlatıyor?
Proje sınıfından bir çocuk vardı, nasıl oldu bilmiyorum, birkaç kişi kendimizi birlikte arazi tespiti yapmaya gider, teslimlere sabahlar, hoca çekiştirir bulmuştuk, bu da o gruptaydı. Aslında birkaç kişinin her dönem acısını paylaşması normal de, bu çocukla denk gelmemiz normal değil. O adamla hiçbir şey normal olamaz zaten.
Milyon bomba arasından bir de Anzaklar anısı vardı bu gencimizin. Kendisi, -milli duyguları yoğun bir Türk olarak- Anzakları- genel olarak, tümünü- polise ihbar ve şikayet etmiş. Anzak Günü diye bir şey var ya, barış neyim, o gün televizyon izlerken niye geliyorlar, savaşmaya gelen adamdan hayır gelmez, kovun şunları diye polisi aramış. Tüm saçmalıklar bir yana bu konuda yetkili mercinin polis olmadığını, gelmelerinin zaten yasal olduğunu ve adeta yetkili bir merci bulunmadığını anlatmaya çalıştık, bunun önemsiz olduğu ve yaptığının “sembolik bir hareket” olduğu konusunda diretti. Mesaj kaygısı taşıyormuş.
Bu yıl İTÜ 20 Mart Cumartesi Gelibolu yarımadasına 8 otobüs kaldırdı. Yani her sene yapıyormuş ama benim bu sene haberim oldu, son gece haber gelince günübirlikmiş hadi gideyim dedim ve geceyarısı yola çıkıp sabah varmak ve akşam dönmek üzere yola koyuldum. Gitmeden bu şehitlik gezilerinin buradaki zaferi “Osmanlı’nın iman gücüyle teknolojiye ve batıya karşı son zaferi” olarak benimseyen kesime yönelik olduğu konusunda uyarıldım ama çeşit olsun deyip gitmiş bulundum işte.
Gelibolu Yarımadası tarihi sit alanı ve milli park statüsünde. Doğası fazla hasar görmediği için oldukça güzel ve görülesi. Şehitlikler ve siperlerin bir kısmını dolaştık, aslında alanın çok sağlam turlar yapılabilecek bir potansiyeli var. Kumsallar, koylar, tepeler, potansitel bisiklet ve yürüyüş rotaları mevcut, cephelerde zaman sıralı tematik turlar yapılabiliyor. Biz de bu tür bir şey yaptık, milli park birçok rehber çalıştırıyor ve gayet bilgililer. Yalnız o sabah 1000 otobüs gelmiş ve bize rehber ayarlanması biraz zor oldu!
1000 otobüsün çoğu gördüğüm kadarıyla belediyelere aitti. İstanbul ve Anadolu’dan belediyelerin yanında okullar, dernekler ve sivil toplum kuruluşları vardı. Oldukça ilginç bir izleyici kitlesi oluşmuştu: Savaşı Atatürk’ün adıyla anan ve bu şekilde çok sahiplenen veya bu ismi bile geçirmeyen ve o şekilde çok sahiplenen iki kutup. Bize yolda izletilen belgeselde de Atatürk adı bir kere “bir ara katıldı” şeklinde geçiyor, asıl komutan olarak Osmanlı’nın görevlendirdiği Alman bir asker anılıyor.
Yarımadada gezerken rehberliğin türlü boyutlarını dinleyebiliyorsunuz. Conkbayırı taraflarında grup halinde öne eğilim geri yatarak ve bağırarak ayin yapar bir görüntü sergileyen ziyaretçilerin ilerisinde bir rehber çevresine topladığı kitleye bu askeri “Alman ama nasıl Müslüman, nasıl dini bütün bir adam” diye anlatıyordu.
Namazgah karargahında bir grup kapalı teyze yürürlerken biri diğerlerine “şuraya da mı girsek, paralıymış ama içeride top ve ezan sesi duyuluyormuş! Bir daha ne zaman gelcez kız, ulvi yer bak” diyordu.
Bomba sırtı tarafında bir şehitlikte dolaşırken üç kapalı abla aralarında konuşuyorlardı: “ben daha önce geldiğimde düşündüm ki yüce şehitlerimiz bizi kesin buralarda bir yerden izliyorlardır. Ormana girdim, ruhlarını aradım ama ağaçların arasında hiç birini bulamadım”
İnsanoğlu çeşit çeşit, 20 Mart 2010 Gelibolu Yarımadası fotoğrafları:
[embpicasa id=”5688624186854734241″]