Suriye’den Notlar
- Piyangodan Hama Çıktı
- Suriye’den Notlar
İlk İzlenimler
Suriye’ye Cilvegözü sınırkapısından girerken göreceğiniz yazı “Welcome to Assad’s Syria” diyor. Yönetimin babadan oğula geçtiği bir ülkeden bahsediyoruz, tarih itibariyle Hafız Esat’ın oğlu “Başar Esat’ın Suriye’si”.
Zemin kat cepheleri fayans kaplı, üst katları yığma taşmış gibi kaplanmış yapıların arasında hız sınırı ve trafik kuralları yokmuş hissi yaratan bir yoldan Halep’e gidiliyor. Her tarafta Esat ailesinden birilerinin fotoğrafları ve bayraklar var. Araçların çoğu çok eski, bazıları rengarenk boyalı, şehirlerarası yollar dahil her yerde çok fazla taksi var.
Biz gitmeden Suriye Poundu(Suri) almamız gerektiğini üşünmüştük ve Taksim’de büfelerin oradaki döviz bürosundan internetten kontrol ettiğimizle uyumlu bir kurla (1000 suri 33 lira) para bozdurmuştuk. Suriye’de insanlar yanınıza yaklaşıp change change diye fısıldıyorlar, onlar da doğru kurdan bozuyorlarmış diye duydum. Bunun dışında oteller ve bankalar da döviz bozabiliyor. Türk Lirası da dolar, euro kadar geçerli, hatta çok Türk alışverişe gittiği için çarşılarda doğrudan TL de ödeyebiliyorsunuz.
Gece, özellikle Halep, çok canlı. Hayat çok geç saatlere kadar sürüyor. Çalışma saatleri çok uzun. Türkiye’de bir saatten sonra yemek yiyecek düzgün bir yer bulamamaya şartlanmış birisi o saatlerde alışverişe yeni çıkan insanlar görebilir.
Gitmeden bir bağyan ve bir erkek olarak evlilik cüzdanı olmadan aynı odada kalmamızın sorun olabileceğini düşünmüştük. Gezi boyunca sadece Gaziantep’te aynı odada kalamazsınız dediler, Suriye’de sorun yaşamadık.
Sokaklar belki bayram ve arifesinde orada olduğumuz için, belki her zaman böylesine korkunç olmak üzere çocuk dolu. Turistler çok dikkat çekiyor. Pek kimse İngilizce bilmiyor, Türkçe daha yaygın diyebiliriz. El kol sallayarak bir şekilde iletişim kuruluyor.
Türkiye’den Karayoluyla Ulaşım
Suriye ile Türkiye arasında artık vize engeli olmadığı için gitmek isteyenlere sadece geçerli bir pasaport gerekli. Karayoluyla gitmek için de iki ana rota var: Hatay üzerinden Halep veya Laskiye’ye geçiş, Gaziantep/Kilis üzerinden Halep’e geçiş.
İstanbul’dan doğrudan Halep ve Şam’a giden firmalar Hatay üzerinden gidiyorlar ve bazen Hatay veya Adana’da araç değişimi yapılıyor. Bu firmalardan en bilineni Has Turizm, ama Halep’te şehre yürüme mesafesinde bulunan Türk otogarında onlarca firma var. Hatay’dan sorduğuma göre günde 4 sefer Halep’e, bir kaç sefer de Laskiye’ye minibüs var ve fiyatları için de taksi şöförleri bayram zamanı 10 lira dese de Lonely Planet genel olarak 5 diyor. İlk sefer gündüz çok erken, 7 gibi, akşamsa 5 veya 7’ye kadardı sanırım. Hatay’dan Reyhanlı’ya gidilirse sınıra yaklaşılmış oluyor ve başka alternatifler de çıkıyor. Merkezdense minibüs ve otobüsler dışında sınırı taksiyle geçmek de mümkün. Bunun için Hatay’da eski otogar denilen yere gitmek gerekiyor, biz Adana’dan bindiğimiz minibüse rica ettik orada indik. Otogar taşınmış ve burası taksicilerin istilasına uğramış, zaten azıcık turist gibi görünüyorsanız etrafınızı saracaklardır. Daha yaklaşırken bizi uzaktan gören bir taksici koşarak yanımıza geldi ve pazarlığa 100 dolardan başladı, 50’ye kadar indi. Burada önemli bir nokta oraya ulaşmadan müşteriyi kapmaya çalışan adamla pazarlığı ilerletmeden otogara ulaşmak, orada rekabet iyice kızışıyor. Biz minibüsleri kaçıracak kadar geç kaldığımız için taksiyle geçmek zorunda kalmıştık ve otogar çevresinde akşam sınırı geçmek zorunda olan birçok Suriyeli şöför vardı, sırf boş dönmemek için başımıza üşüştüler. Şöförümüz Muhammed, arkadaşı, yolda karşılaşıp aldığı başka arkadaşları ve Türkiye’den aldığı mallarla iki kişi 15TL’ye Hatay’dan Halep’e gittik. Yoldaki oldukça başarılı free shop’a da uğrayarak bu yol 3 4 saat sürüyor. Free Shop’tan Lübnan şarapları aldık, öneririz.
Gaziantep’ten Suriye’ye toplu taşıma normalde (nedense) yok. Biz bayramın son günü Halep’ten Gaziantep’e döndük, bayram nedeniyle bazı girişimciler mevcuttu, o sınır geçişimiz ayrı bir yazı konusu. Diğer zamanlarda en kısa seçenek taksi, Halep’ten sorduğumuzda Gaziantep’e 60 dolar dediler, pazarlık payı kesin vardır ve bir kaç kişilik gruplar için uygun olabilir. Diğer bir seçenek de Kilis’e gitmek -ki uçakla gelinmişse havaalanının Gaziantep Kilis yolunda olduğunu akılda bulundurmakta fayda var- oradan sınıra kalkan minibüslere binmek, sınırı ve 1-2 km’lik tampon bölgeyi yürüyerek geçmek, sınırdan sonra 5 km ilerideki Azaz kasabasına yürüyerek, taksiyle veya otostopla gitmek. Azaz’dan Halep’e minibüs var.
Taksiyle giderseniz pasaport diye tutturacaklar, biz anlam veremediğimiz için pasaportları elin adamına emanet etmeden götürdükleri yere yanlarında gitmek istedik. Araçla geçen herkesin pasaport numaralarını kaydetmeleri gerekiyormuş.
Şehirlerarası Ulaşım
Taksi bir şehirlerarası ulaşım aracı olarak da kullanılıyor, hatta bir taksiyi birkaç günlüğüne kiralayabiliyorsunuz. Petrol fiyatlarına baktık, Türkiye’nin üçte biri kadar, ki bu da yoğun kaçakçılık yüzünden zamlanmış hali. Taksiler pahalı değil, eh benzin ucuz, araçlar eski-Türk ve Avrupa pazarlarına giremeyen, hangi standardı tutturduğu belirsiz Çin markalarının araçları yaygın-, işgücü de ucuz, taksi maliyetleri düşüyor haliyle. Taksimetre kullananı görmek zor, herşey, ama özellikle taksiler alabildiğine pazarlığa tabi, hatta pazarlık şart, başta ödemeniz gerekenin bir kaç katını söylüyorlar. Lonely Planet’taki fiyat tahminlerinin çok üstünü ödemeyin, rehber kitabınız yoksa otele veya benzer bir yere yolun ne kadar tutacağını sorun.
Şehirlerarası toplu taşıma çok ucuz. 1.5 2 saatlik bir şehirlerarası yolculuk 1 TL’den az tutuyor. Halep’ten şama ekspres tren 140 suri- 4.5 liraya 4 saatte gidiyor. 7 saat süren gece treni 90 suri, 3 lira. Yataklı vagonda bu yol 10 liradan ucuz, 280 suri mi neydi. Palmyra’ya giderken otogarda başımıza üşüşen adamlar kendi aralarında müşteri kapmak için fiyat kırarken bir tanesi bizi 150 suri öneren birinin peşinden “75!” diye çekip önceki adamlara kapak yaptı ve ha-ha dedi, evet evet elle yapılan kapak hareketinden bahsediyorum. Saati uymuyordu, onunla gitmedik.
Ekspres trenler yeni ve rahat diye biliyorum, özellikle Laskiye yolu keyifliymiş. Gece treniyse eski ama içi rahat. Pullman kısımlarında geniş koltuklar var. Yataklı vagon temiz, 2 kişilik kompartmanlara bölünmüş, kapı kilitleniyor. Yalnız endişe verici bir konu bilet kontrolünde bilet ve pasaportunuza gideceğiniz yere kadar el konması. Öyle istediğim durakta inerim yok yani,ayrıca pasaportun alınması da rahatsız ediyor.
Bütün şehirlerarası yolculuklarda adınız, soyadınız ve yabancıysanız pasaport numaranız, Suriyeliyseniz kimlik numaranız kaydediliyor. Minibüslerde yola çıkmadan bununla zaman kaybediliyor, otobüslerde yazıhanede numaranızı alıp yolda kontrol ediyorlar. Birkaç yıl önce bir araçta bomba patlamış galiba, çok etkilenmişler, tüm şehirlerarası dolaşım kayıt altında.
Minibüslerde yerden azami faydalanma konusunda oldukça ileri gitmişler. Kimse yerinden kalkamayana kadar ilave koltuklar ve eşyalarla aracı dolduruyorlar. Minibüs ve otobüslerde yolda Kuran dinlemek, oradan teknoya geçmek normal.
Uzun süreli yolculuklarda şekerleme ve su ikramı var. Şöföre termosla çay da taşınıyor. Yeşilçam-Bollywood sentezi Suriye sinemasıyla da böyle bir yolculukta tanışabilirsiniz, dil bilmemek sorun değil, vücut dili ve danslar konuyu takip etmek için yeterli.
İnsanlar
Suriye insanı fotoğraf (sura) çektirme arzusuyla yanıp tutuşuyor! İlk ve en önemli tespit bu, anında görülecek ve geziye damgasını vuracak bir talep var. Başka yerlerde fotoğraf çekmeye çekinirken burada aşırı sevinç gösterilerinden korkumuzdan fotoğraf çekmekte zorlandık. Bir tür varolduğunu ispatlama çabası galiba. Bir fotoğrafım olsun şu fani dünyada belgeleneyim, o fotoğraf bir yabancıyla başka bir ülkeye gitsin.. işin tuhaf tarafı fotoğrafları çekilene kadar bağırış çağırış içinde peşinizi bırakmayan çocuk ve koca koca adamlar fotoğrafları çekilince ekrandan bakmaları bile gerekmeden çok mutlu bir ifadeyle teşekkür edip (şükran) uzaklaşıyorlar. Burada sorun gidip durumu arkadaşlarına da gururla anlatmaları (beni çekti, ben ilgincim, turistiğim diyorlar galiba) ve başka insanların da bizi de çek diye peşinize takılmaları.
Homs’ta Hama minibüslerinin kalktığı yere giden şehiriçi otobüste yol sormuş bulunduk. Bir adam ben de Hama’ya gidiyorum diye ineceğimiz yeri söylemeyi önerdi, beraber indik, şehirlerarası minibüs paramızı verdi, Hama’da gitmek istediğimiz otelin yerini buldu ve bizimle beraber ona göre bir yerde indi, 1 2 km yürüyerek bizi otele bıraktı. Yolda varınca beraber fotoğraf çekilebilir miyiz diye sormuştu, çekildik ve fotoğrafı yollamamızı bile istemeden teşekkür ederek gitti.
Turistleri seviyorlar, çok ilgilerini çekiyor. Hele sarışınlar ilgiden bunalabilir. Şam’da cami gezerken yanımdaki sarışın erkekle iki Arap erkek fotoğraf çektirmek istedi, o derece. Cafelerde “turist yanı” avantajlı yer oluyor, geçip saatlerce size dik dik bakmaktan hiç çekinmiyorlar, göz göze geldiğinizde rahatsız olmak bir yana mutlu oluyorlar. Bu yerler kapış kapış gidiyor, hatta sanırım özellikle bunun için Suriyeliler için uğraşmayan cafe sahipleri turist ekmek için akla karayı çekiyor. Her yer boş, etrafınızdaki masalar tıklım tıklım nargile içiyorsunuz.
Sokakta kız çocuk oranı çok düşük, erkek çocuklarsa her yerde, hello diye bağırarak peşinizden koşuyorlar, artık ürkütücü boyutlarda. Yetişkin kadınlarsa erkekler kadar olmasa da sokakta dolaşıyorlar. Çarşaflı da var, çoğunluk Türkiye’deki türbanlılar gibi giyiniyor. Başı açık kadınlar var, mini etek de görmedim değil. Turistlerin kapanması zaten gereksiz, sadece dikkat çekici şeyler giyilmemeli. Yalnız camilere girerken yanınızda götüreceğiniz bir eşarp yeterli değil, illa ki gri, kapşonlu pelerin gibi bir şey kiralamanız gerekiyor.
Hijyen
Doğrudan söyleyeyim, Halep özellikle pis denebilir. Sokaklar muz kabuğu dolu. Çöp kutusu parklar dışında pek yok. Çöpler yerlere atılıyor, gece çöp araçları da değil, eli süpürgeli çöpçüler her tarafa dağılıyor. Bu arada çöpe yemek atarsanız haram diye ayıplayarak kaldırım kenarına ayırıyorlar. Çöpçüler bunları ayrı topluyor.
Yemekleri açıkta bırakıyorlar ve önünde sokağı süpürmekten çekinmiyorlar. Tuzluk pek yok, parmağınızı yalayıp batırabileceğiniz bir tuz kabı var. Turistik yerler daha alışılmış hizmetler (tuzluk, mendil gibi) sağlayabiliyor. Yemek konusundan et yemekleri yazımda bahsettim zaten.
Klozetlerdeki taharet muslukları ilginç: bizdeki gibi entegre bir şey de yok, Avrupa’daki gibi bide de yok. Ayrı bir hortum var, klozetin yanına asıyorlar.
Türk Olmak
Suriye’ye Türkiye ve İran’dan çok turist gidiyor, bu yüzden en aşina oldukları yabancı tiplerinden biri çarşıda ucuz kumaş ve çay kovalayan Türk. Türk olduğunu söylemek her koşulda avantaj, mesela çarşılarda pazarlık (iyice yabancıJ ) turistler için yazılan etiketlerin kesirlerinden başlıyor bu durumda. İnsanlar daha sıcak davranıyor, hoşlarına gidiyor. İstanbul’u görmedim ama çok güzelmiş değil mi diyenler veya ortak bir dil bilmediğimiz için vücut dilinde sınır tanımayarak anlatmayı başaranlar çıkıyor.
Ticaretle uğraşan birçok insan Türkçe biliyor. Bunun dışında zaten 1915’te buraya yerleşen Ermeniler Türkçe biliyorlar. Bizim konuştuklarımız lafa biz Türk’üz diye girdiler, buraya geleli çok olmuş ama evde hala Türkçe konuşulur.. ne zaman diyorsun, 1915 diyor, adını da seferberlik koyuyor.
Seferberlik deyişini ilk tren garında bize çok yardımcı olan ve özellikle ilgilenen bir hanımdan duyduk, sonra başkası da aynı iyimser kelimeyi kullanınca ilginç geldi. Gülümseyerek bir sürü sorumuzla ilgilenirken ben Hristiyanım diyen kadına yüz bulup “Ermeni misiniz?” diye sordum, “o ne” gibi bir şey mırıldandı. “Yani, hım, mezhebiniz nedir?” “ne?” “ortodoks, katolik, protestan..” “ha onları biliyosun yani?”
Halep’te Al-Azizah Ermeni mahallesi. En iyi restoranlar, bakımlı ev ve butik oteller, kuyumcular burada. Yemek peşinde dolanırken bir duvarın arkasından gelen müzik sesi dikkatimizi çekti, önünde dolanırken birkaç adam çıktı. Okul olduğunu , müzik çalıştıklarını öğrendik. Giderken arkadan Türkçe konuştuklarını duyduk, eyoo biz Türküz daha çok anlatın burayı diye döndük. Güneydoğudaki çeşitli illeri sayıp seferberlikte geldik dediler, yine yüzsüzce tarih sordum, aptal mısın bakışı atarak 1915 cevabını verdiler. Ermeni okuluymuş. Yemek yiyip çıktığımızda Mehter Marşı çalıyorlardı. Evet evet Mehter Marşı.
Türk malı burada prestijli. “Avrupa bunlar Avrupa ablası” hissiyatıyla satılıyor. Sınırdan aynısı Suriye’de hem de daha ucuza olan malın Türk olanını kaçırmaya çalışıyorlar o yüzden. Türklere hem yakın gözüyle bakıyorlar hem de endüstrisi daha gelişmiş bir ülke olarak saygı duyarak. Turist olarak ülkenizin takdir edildiğini göreceğiniz az yerden biri.