KYK3 Mostar: Sınırda Barınmak
- Sırpça, Arnavutça ve Türkçe Prizren
- Zagreb’de Sanat Galerilere Sığmıyor
- Avrupa Börek Sınırı
- KYK3 Mostar: Sınırda Barınmak
Proje 7’yi delicesine ihmal ettiğim şu günlerde hatırlamak lazım; konut yaşam kurguları demiştim değil mi?
Yüksek yapı projesine düştüm ya, yüksek yapı kullanıcıyı ne yapar da kentten koparmaz diye sormak istiyorum ama bunun için çalışmak lazım tabii. Bir derdim de mevcut konut stoğunun verimsizliği, kentte hayat değiştikçe kamusal/ortak/mahrem eylemler de değişiyor, ihtiyacımızdan büyük alanlara kapatıp ihtiyacımız kadar eylemi bile sağlıklı olarak gerçekleştiremiyoruz. Her şeyi sahiplik iddia ettiğimiz alanlarda yapmak zorunda değiliz, mesela bakın Lana hiç öyle yapıyor mu? Mostar’da minicik dairesinde beni ağırlıyor kendisi.
Mostar otogarında beni karşılayan Lana’nın telefonunu bana Türkiye’de yaşayan Kosovalı bir arkadaşım verdi. Annesi ressam ve Balkanlardaki başka sanatçılarla iletişimleri var. Lana da benden bir kaç yaş büyük bir kız, plastik sanatlarla uğraşıyor, arkadaşımla da annesi sayesinde yaşları yakın anlaşırlar herhalde muhabbetine tanışmış. Ben yola çıkarken Lana’yla kesinlikle tanışmalısın harika biri diye kaç kere dedi hatırlamıyorum, ihmal etmedim tanıştım ben de.
Dubrovnik’ten Mostar’a gidersem o gece Saraybosna’ya gidemeyeceğimi bile bile Mostar’da durmadan geçmek istemediğim için bu otobüse binmiştim. Kalacak yerim de yoktu aslında, yani Lana son dakikada görüşelim diye aramam üzerine buluştuğumuzda gel bende kal diyene kadar. Gülümseyerek geldi zaten, nasıl güzel gülüyor, o gün biraz keyifsizmiş, suratında çok uzun tutamıyor o yanak şişliğini de gözünde kalıyor gülümsemesi. Yanakları çok şişmiyor aslında, ince bir yüzü var. Neyse bence şişiyor. Hiç davetsiz misafir gibi hissetmedim, o öyle yanaklarını yukarı toplayan gülmelerle böle böle gününü anlatırken gelmen iyi oldu dedi. Günlerdir durmadan üzerinde çalıştğı resmi yok etmiş (destroy). Bir an istediği gibi olmadığına düşünmüş, geri dönüşü olamayacak şekilde hasar vermiş. Sonra aslında yok etmese iyi olacağına karar verdik. Önce Sarajevska biralarımızı içtik tabii, Saraybosna’da fabrikasına da gittim (bir ara yazmak lazım), Efes seven normal Türk insanının beğeneceği bir adet bira. Üstüne bana açık şarap ısmarladı, böylece bulanık bir fotoğrafla yazıya iştirak etti normalde kıvırcık saçlı o gün fönlü güzel.
Lana Mostar Üniversitesi’nde güzel sanatlar altında bir bölümde asistan. Split-Dubrovnik otobüsünde yanımda oturan ve kızının sanatçı olduğunu(ve benim gibi gezdiğini) söyleyen kadının dediği gibi, Balkan ülkelerinde sanat ayrıcalıklı durumda, besleneceği çok fazla şey var. Şehirlerin ve halkların hafızaları binlerce olayla ve karşıtlıkla dolu, her şey sınırda yaşanıyor. Mesela Lana’nın evi, şu meşhur bombalanan köprünün şehri Mostar’da Hırvat – Boşnak/Müslüman sınırında. Bu sınır nedense nehirden geçer diye bilinir, ben de gitmeden öyle biliyordum, aslında bir bulvarmış. Lana’nın penceresi tam da bu bulvara bakıyor, ev Boşnak tarafında. Öyle ki iki taraftan birinin kültürel olarak yakın olduğu bir yerin takımının maçı varsa pencereye çıkmak tehlikeli oluyormuş.
Mostar’da tüm tarihi şehir merkezi Müslüman tarafta. Bulvarın iki tarafını çok rahat ayırdedebiliyorsunuz, hani gözünüzü bağlayıp bir tarafa bıraksalar nerede olduğunuzu anlarsınız. Zaten Bosna Hersek böyle bir ülke, Mostar Hersek kısmının en büyük şehri ve Bosna tarafına giderken coğrafi bir sınır geçtiğinizi bir anda anlıyorsunuz. Tam da Lana’nın tarif ettiği gibi; alçak ama daha dik ve kayalık dağlar yüksek ama yumuşak eğimlere dönüşüyor bir anda ve aralarındaki dar vadiler açan su göl gibi genişliyor. Mostar’da ise Lana tarafının merkezi de, gayet beton olmalarına karşın gelişme alanları da grift. Hırvat tarafı planlı, caddeler geniş, aralarda parklar var, sokakta insan daha az, yapılar ağırlıklı olarak Sovyet blokları türü yüksek ve gri. Anıtsal binalar daha büyük ve önlerinde daha geniş açık alanlar var. Bu bulvarda karşıdan karşıya geçtiğinizde insanlar, inanışları ve kabul ettikleri etnik kökenleri de bir anda değişiyor. Bir şehir için ne buruk bir durum derken bir kısmı karşı kıyıda kalan Ani fotoğraflarıma(Haziran 2007) bakıp Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran suyun üstündeki yıkık köprüyü ekleyeyim dedim şu Mostar Köprüsü’nün bombalanışına ithafen “dont forget” diyen fotoğrafın yanına. Yeniden inşa edilen köprünün arkasında Hırvat tarafındaki tepede duran dev haç ilk gördüğümde gece aydınlatmasıyla çok şaşırtıcıydı, öyle büyük ki.. tüm şehri görüyor.
Lana’nın bu sınırda barınmaktan başka hiç bir şey yapmaya ihtiyacı yok. Temiz ve güzel bir banyo, küçük bir mutfak tezgahı ve içindeki tek çekyat açıldığında 1-1.5m payı kalan bir odadan oluşan bir evi var. Bana nevresim vs. çıkarıp yer ayarlamak istedi ya, ne saçma, tulumumu matımı çıkarıp yatarım. Nevresim gibi çok kullanılmayan eşyaları çekyatın altında, diğer eşyaları etraftaki raf ve askılarda. Çalışmalarını görmek istiyorum ama hepsi üniversitedeki stüdyodaymış. Burada çalışması söz konusu değil zaten, ama neden gereksin ki, her şeyi çalıştığı yerde var. Burası tek kişinin yaşadığı bir ev. Uyuyor ve duş alıyor. Aşağıda kahvaltı için çok iyi bir börekçi var.
Sokağa çıkmak yaşadığın şehri görmek demek. Senin gibi orada yaşayanları görmek demek. Öğrenmek, anlamak kaçınılmaz. Evde durdukça ilham gelmez yahu, delirir insan delirir! Yoldaki o kadının sanatçı kızı evde oturmuyordur. Dışarıda yapmanın daha verimli olduğu bir şeyi neden tek başına maliyet, zahmet ve sorumluluğunu yüklendiğimiz bir alana da taşırmak isteyelim ki? Neden hayatımızın her eylemi bir tek hacme sıkışmak zorunda? Yahu ben neden dünyadan bu kadar alan çalıyorum, başkalarını yaşadığımı iddia ettiğim ama kullanmadığım onca alandan mahrum ediyorum ve onlar gidip kendi alanlarını açmak için kilometrelerce uzanan şehirler inşa ediyorlar? Sokağa çıkmadan bir şeyler yapabilmek için odalarıma eşyalar yığarken görmem, bilmem gereken kutuplaşmalardan, zenginliklerden, hayatlardan uzaklaştırıyorum ya kendimi, biraz gezeyim ve bakayım de kendime geleyim.
Heyecanlı bir Suriye yolcusuyum da bu bayram.
Havanın açık oluşuna bakıp aldanmayın, öyle soğuktu ki eldivenlerimi çıkarıp da ortası buğulanan lensle ilgilenmedim! Buğulu fotoğraflarla 2008 Noel zamanı Mostar:
[embpicasa id=”5688664554365206033″]
slm. bnm de filmlerde bulunan mimari sahneler uzerine bir kaynak site olusturma fikrim var.
wordpress konusunda bazi sorunlar yasiyorum.
uygun bi zmn olursa site isine kaldigim yerden dewam edicem, bu konuda paslasabiliriz.
kolay gelsin
tabii, ben mimarlık okuyorum ve bu siteyi de wordpress üzerine kurdum. aklimbaskayerde@gmail.com